Bir Gerçek Öykü: "Mavişin Ölüm Korkusu"
BEKİR S. KEÇECİ
BEKİR S. KEÇECİ
''Kapıya kadar yanaşsan iyi olur.” dedi.
''Ev karşıda işte.” dedim. “Karşıya geçebilirsiniz. Beni şimdi oraya döndürmeyin, sonra sorun olur.''
''Ben yürüyemem!''
''Neden? Sağlıklı ve dirisiniz. Biraz yorgun görünüyorsunuz ama her halde birkaç metreyi de yürüyebilirsiniz?''
''Sen boyuma bakma! Bacaklarımda hiç takat kalmamış.''
''Neden ? O kadar çok mu hastasınız?''
''Evet.''
Dağların gölgesinde kalan, tepelerin ardından başlayan çıplak dağların üstündeki bitki örtüsü yemyeşildi. Karşı dağlara yağan yağmurun kokusu geliyordu İsmail’in burnuna. Otlayan koyunları aceleyle toplamaya çalıştı. Ne yaparsa yapsın, hızla yaklaşan kara bulutlara yakalanacaktı. Küçük torba içine koyduğu bulguru ve ekmeği nereye saklayacağına karar veremedi. Herhalde yine ıslanacaktı. Elindeki sopasıyla toprağı eşeledi, çalı çırpı topladı.
Neden diye sormayacağım, çünkü ruhum hapishanelere sığmıyor. Ruhumu hiçbir yere sığdıramıyorum. Bu hakikat ortadayken bile toprağın koynuna sığacağımı sanmıyorum. Toprak dar gelir, sığamam toprağın koynuna.
Toprak ağır. Duvarlar soğuk.
Sular kurşun kadar ağır. Özlemler ise büyük.
Yani topraktan gelerek gecenin kalbine akarak, gecenin yatıştırıcı, uslu sessizliği ile birlikte bir sonsuzluk içinde kalmayı yeğlemek daha iyi.
Naim KÜÇÜKKAYA
H-TİPİ KAPALI HAPİSHANE GAZİANTEP
RAKKA'DA AŞK
Öğlen geç vakte kadar yatıyor, öğleden sonra da nazının geçtiği birkaç esnaf dostunun yanına yardım etmeye gidiyordu. Gündeliğini alınca da doğruca eve... Genç yaşına rağmen hayat gerçeği kara bir bulut gibi çökmüştü üzerine.