ÖYKÜLER
Yürek Tüpürtüsü
Ne zaman traktörlerin kasalarındaki tütün işçilerini görsem, dilden dile, gönülden gönüle aktarılmış tütün tarlalarında yaşanmış hikâyeler gelir aklıma. Eskiden çiftçinin en önemli geçim kaynağıydı tütün her ne kadar acı olsa da!
Alışverişler yapılır; “Tütünler satılınca."
Çocukların kitap defterleri alınacak; “Yaz deftere, tütün parasında.”
Ya düğünler? “Sizin düğün ne zaman?” diye sorulduğunda;
“Tütün parasında.”
Hayat neredeyse tütünle başlar, tütünle biterdi.
Aldanmak, Aldatılmak/ Sevsen Aslantepe
Çekingendi. Paltosunu bile çıkarmadan çantası kucağında ders zilinin çalmasını beklerdi. Sonraki günlerde herkes ona "Günaydın" der olduğunda bile başıyla yanıt veriyordu.
Bir uzun teneffüste öğretmenler aralarında neşe içinde konuşurken, benzemekten söz edildi. İngilizce Bölüm Başkanı olan oldukça özgüvenli hocamız ona bir soru yöneltti. Kanımca onun suskunluğuna son vermek istemişti.
- Siz daha çok annenize mi babanıza mı benzersiniz Tamer Bey?
O sustu yine. Başkan neredeyse aynı soruyu bir başkasına sormaya hazırlanırken, yanıtı geldi:
Feriştah Nine
Kesik toprağından yapılmış yüksek duvarlarının kuytu köşelerinden fışkıran güz çiğdemleriyle karşıladın beni ilk. Sonbaharın tatlı serinliği vurdu yüzüme. Dal dal kızılcıkların ateş kırmızısı içimi ısıttı. Ayağımın altında ezilen sarı kırmızı yaprakların hışırtısı, değişeceğinin, başkalaşacağının müjdesini verdi. Güneşi kıskanıyordun. Oysa yaprakların aralığından ara sıra yüzünü gösteren güneşle fark ettim güzelliğini. Geçtiğim yolların iki yanında yükselen ağaçlar ve onlara sarmalanan sarmaşıklarla sözleşmiştin sanki. Beni de sarmış, sarmalamışlardı. İrimlerle* kesişiyordu bütün yollar.
Kare Kare fotoğraflar
Toprak yolda hızla giden beyaz arabada üç kişi ve onlara doğru gelen oraların sahibi beyaz bir köpek.
Koşuyor, koşuyor... Deklanşöre basıyorum.
İşte mavi bir göl. Etrafında yemyeşil çamlar gökyüzüne uzanmış el ele, mavi boncuğunu saklamak ister gibi.
Kıyıda iki araba daha beliriyor. İnsanlar özlemle kucaklaşıyor. “Bas deklanşöre!” diyorum. Kaçırmamalıyım bu manzarayı.
Üç güzel kız, üç hoşsohbet kadın, üç neşeli adam.
“Çek, çek!” diyorum.
Yanan mangal, közlenen patlıcanlar. Espriler, kahkahalar...
“Neydi sizin şarkınız? “
Plajdaki Ayna/ Sait Faik Abasıyanık
O halde aynayı kıran da sensin diyeceksiniz, bize numara yapıyorsun. Pek âlâ! Aynayı kıran benim. Deli olduğuma karar verildi. Ama zararsızmışım, pek zararsızmışım. Öcümü aynalardan alırmışım. Bunlar doğru değil! Doğrusu şu: