Aldanmak, Aldatılmak/ Sevsen Aslantepe

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Öğretmenler odasına yeni gelen hemen fark edilir. O fark edilmedi ilk günlerde.

Çekingendi. Paltosunu bile çıkarmadan çantası kucağında ders zilinin çalmasını beklerdi. Sonraki günlerde herkes ona "Günaydın" der olduğunda bile başıyla yanıt veriyordu.
Bir uzun teneffüste öğretmenler aralarında neşe içinde konuşurken, benzemekten söz edildi. İngilizce Bölüm Başkanı olan oldukça özgüvenli hocamız ona bir soru yöneltti. Kanımca onun suskunluğuna son vermek istemişti.
- Siz daha çok annenize mi babanıza mı benzersiniz Tamer Bey?
O sustu yine. Başkan neredeyse aynı soruyu bir başkasına sormaya hazırlanırken, yanıtı geldi:
- İkisine de benzemem. Beni Çocuk Esirgemeden almışlar.
Başkası böyle bir yanıt verse şaka sanılabilirdi. Öyle olmadı. Bu kez hep konuşanlar da sustu. Tamer'in imdadına ise ders zili koştu.
Öğretmenler sınıflarına giderken yanıtın çarpmasıyla yüzleri biraz kızartmıştı. İstemeden o kalıcı yaraya dokunmuştuk. Tamer de kısaca "Bana dokunmayın" demişti, mesajı almıştık.
*
Tamer Bey Bilgisayar Programcılığı öğretiyordu. Öğretmenler odasındaki sohbetlere de ucundan kıyısından katılmaya başlamıştı.
O yıllarda sadece “Basic ve Cobol” diye iki program vardı. Bu bilim çekiciliğini geliştirmeye başladığında henüz genç sayılacak yaşta olmamıza karşın kendimizi bir bilinmeze karşı korumasız hissediyorduk. Tamer Bey, nasılsa bu çarkın içine gireceğimizi söyleyerek, derslerini dinlememizi önerirdi. Bu kez cesaretsiz olan bizdik. İçimizden "İstemez, eksik olsun" derken, önerisini suskunlukla gülümseyerek geçiştirirdik. Çok geçmeden pişman olduğumuzu söylemeye gerek bile yoktu artık.
*
Tamer Bey'e en çok yakınlaşanlardan biriydim. Bu seçimi benden çok o yapmıştı. Genelde aynı saatlerde derslere girip çıkar, ders sonrası sohbete dalardık.
Birdenbire değişmişti. Anlatacak çok şeyi vardı artık. Parmağındaki pırıl pırıl alyansı ilk fark eden bendim. Ertesi gün pasta getirdi zaten, nişanını öğretmen arkadaşlara da ilan etti.
Giderek konuşkan biri olmasına karşın onu anlatmaya zorlayan konular öteki arkadaşların pek ilgisini çekmiyordu sanırım. Her gün dersten sonra yaklaşık yarım saat onu dinlemekten sıkılmıyordum ama kızım okuldan dönmeden evde olmam gerektiğinden, gözüm saatte idi. Bunu fark ediyordu. O konuşurken ben ayağa kalkıp gitmeye hazırlanıyordum, o yine anlatıyordu. Zor bir dönemeçte olduğunun farkındaydım ama evime ulaştığımda kızımı kapıda bekler bulmaya başlamıştım.
Nişanlısını doğal olarak çok seviyordu, kendi yuvasını kurmak için acele ediyordu. Söz oraya geldiğinde, onu büyüten aileden minnetle söz ediyordu ama yaklaşımında sevgiden eser sezilmiyordu. Bütün umudunu evliliğe sakladığını anlayabiliyordum.
Nişanlısının ailesine de boynu büküktü. Çünkü doğar doğmaz terkedilmiş, önce çocuk yuvasında sonra evlat edinen bir ailenin yanında büyümüş birine kızlarını layık görmüşlerdi.
Nerdeyse otuz yaşına gelmişti ama hâlâ kendini çevresine borçlu hissediyordu.
Ona "haklısın" diyordum ama benim bu duyguyu onun kadar anlamam imkânsızdı. Bunu ikimiz de biliyorduk.
Aslında insan olanların en azından bunu bilerek ona yardımcı olmaları gerekirken, nişanlısının ailesi onun bu minnet duygusunu giderek kaşımaya başlamışlardı.
Onu kirası yüksek bir daire tutmaya zorladılar. Yeni evli gençlerin ihtiyacı olmayan pahalı eşyalar aldırdılar. Kayınpederi , evleri iğneden ipliğe hazır olmadan nikâh işlemlerine başlamalarına izin vermiyordu.
Nişanlısı Nil, el Hak güzel kızdı, lise bitirmişti ama küçük çevrede büyümüştü, babasının sözünden çıkamazdı.
Tamer’in yanlış bir seçim yaptığı aşikârdı. Söyleyemedim. Bilmek istemiyordu. Umudun cılız bir dalına tutunduğunu göremez olmuştu.
Öğretmenler odasında düğün davetiyelerini dağıttığında herkes onu coşku ile kutladı. Ne kadar yorgun ve çaresiz olduğunu bilen ise bendim. Her zamanki temiz titiz Tamer’in pantolonunun ve eskimiş ayakkabılarının çamur içinde olduğunu gördüm.
Düğün, eşyalar, ev kiralama için elinde avucunda ne varsa harcamış, bundan öte düğünde geline takılacak takılar için bir servet kadar borçlanmıştı.
Düğünde, okuldan ben ve bir öğretmen arkadaş daha vardık. Tamer kiraladığı smokin içinde eğreti ve yorgun bir damat idi.
Her fırsatta bir yere oturduğunda, gelin gelip onu oynamaya zorluyorken, kayınpederi de smokinin yakasına takılan banknotları topluyordu.
Tamer düğünde bize veda ederken kulağıma, yine borç bulduğunu ertesi gün balayına çıkacaklarını, söyledi.
*
Tamer izinden döndüğünde, beklenilenin tersine, okula ilk başladığı günlerdeki kadar suskunlaşmıştı.
Nil’in ailesi onları hiç yalnız bırakmıyor, Nil, Tamer kaşının üstünde gözün var dese, annesini ağlayarak arayıp, hâlinden şikâyet ediyordu.
*
Henüz iki ay geçmeden, bir akşam iş dönüşü evinin sokağına saptığında, önce perdelerin ardına kadar açılmış olduğunu sanmıştı.
Zile bastı, kapı açılmadı. Nil yine annesine gitmiş olmalıydı.
Tamer kapıyı anahtarla açtı, ev bomboştu. Elektrik düğmesini çevirip ALDANIŞINI aydınlıkta görmek istedi, göremedi. Avizeleri bile söküp götürmüşlerdi.
*
Ayrıldı okuldan.
Benim ona bir öykü borcum vardı yıllardır.
Borcumu eda ettim ama uluşamadım ki bir daha...
Dilerim bu öykü sahibini bulur bir gün bir kitapta.
Ekim 2020
Ayvalık
SA

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...