bilir misin?
yokluğunda yorgan gibi
zifiri karanlıkta, seni düşleyip,
aydınlığımı bilir misin umutlarımda.
düşlerimde yaşadığım mutluluğu,
hayallerimde varlığını hissettin mi hiç
kısacası adam
bildin mi sevildiğini...
yokluğunda yorgan gibi
zifiri karanlıkta, seni düşleyip,
aydınlığımı bilir misin umutlarımda.
düşlerimde yaşadığım mutluluğu,
hayallerimde varlığını hissettin mi hiç
kısacası adam
bildin mi sevildiğini...
yazmakla olmuyor usta
gönderilmemiş mektuplar dolu
zamana bırakılmış
kalbim ayrı, kalem ayrı anlatıyor
zaman ölçülmez ki usta
bazen saniyeler, saatler sürer.
Sonra!
aşk benim neyime
vur gönül teline yangınım olsun
deyip geçiyorum be usta
gönderilmemiş mektuplarda
İnsan yaklaşık olarak M.Ö. 5000 bin yıllarından bugüne kadar süper egonun esiri durumuna düşmüş bulunmaktadır. Ancak ego esareti ilk başlangıçtan son 50 yıla kadar, genelde belirli insan gruplarında görülen bir durumdu. Bu bakımdan toplumun çoğunluğu rahatsız olmadığından üzerinde fazlaca bir tartışma yürütülmemiştir.
Ancak günümüzde süper egoya esir düşmemiş insan kalmadığı için, sosyolojik ve psikolojik açıdan büyük huzursuzluklara neden olan bu hastalıklı yapı, bundan sonra her gün tartışma konusu olmaya devam edecektir.
Rəhmətlik Əliniyaz əmimə
Vəzifə düşkünü insanların, bil,
Gec-tez qəzasını verəcək Allah.
Ölümünə bais olanların, bil,
Ağır cəzasını verəcək Allah.
Qara torpaq altda yatanların, bil,
Hər gün əzasını verəcək Allah.
Quştək haqqa tərəf uçanların, bil,
Geniş fəzasını verəcək Allah.
Bir yanım ben
Senden yanayım.”[1]
Yeni(den) ‘68’in anımsanması gereken zamanlardan geçiyoruz.
Biliyorum kimileri bu saptamama, “Eski güzel günleri özlemeyi bırakın, yeni kötü zamanlarla başlayın işe,” diyen Bertolt Brecht’in sözüyle karşı çıkacak.
Hayır, tavrım “Bu patolojik duruma nostalji deniliyor,”[2] saptamasının muhatabı falan değil.
Onu yitirmemizin ardından, yaşadıklarına ilişkin bir haberde, “Film Senaryosu Gibi Bir Hayat” betimlenmesi dillendirilmişti.
Çukurova’lı devrimcinin yaşadıklarına dair bu saptama bile yetersizdir…
Mahir ve yoldaşları ile eylemlere katılan… 12 Mart Muhtırası sonrası hakkında idam cezası talep edilen, af yasası ile cezası 30 yıla düşürülen… İnfaz hükümleri ile ömrünün 14 yılını zindanlarda geçiren O’ydu…
THKP-C’li Oktay Etiman’dı; cezaevinden çıktığında bir boşluğa çıktığını; ancak kendisini ayakta tutan şeyin devrimci bilinci, duruşu, direnci olduğunun altını çizendi…
Yaşamak her ne kadar yemek içmek ve soyunu devam ettirmek şeklinde bilinse de, bu anlam insan yaşamını tam olarak ifade etmemektedir. Çünkü yaşam; her kişinin maddi ve manevi imkanlarına göre değiştiği gibi, düşünce ve kültürel yapısına göre de büyük farklılıklar göstermektedir.
İnsan için yaşamak sadece yemek, içmek ve soyunu devam ettirmek olsaydı sorun yok demektir. İnsanın yaşama amacında şöyle bir ayrıntı ve derin anlam olduğu çoğu insanın aklına gelmemektedir.
Akşamüzeri DİAKM yönetiminde olan Sezgin ile biraz erken çıktık yola. Okumalar 7’de başlayacaktı nasılsa.
Alevi Kültür Merkezi’ne vardığımızda kalabalıktı. Her bölümde ayrı bir faaliyet sürdürülüyordu. Dostlarla, canlarla selamlaşmanın ve hal hatır sormanın ardından, okumanın yapılacağı salona geçtik. Haydar Karataş, Mehmet Meral ve onun Gece Kelebeği romanında küçük çocuk karakteri, yani annesi çoktan yerlerini almışlardı bile. Birkaç yıl olmuştu, Haydar’la birbirimizi görmeyeli. Özlemle sarıldık; gözlerimiz ışıldıyordu.
"Adının öğretmen olması, yeter mi *Öğretmen* olmaya" der buldum yüreğimi...
Yeter mi, yetmez mi siz karar verin istedim; alıp başımı gittim ortaokullu yıllarıma...
Sanırım ortaokul ikideyiz, ergenlik yıllarımız utangaç, çekinken, başkalarına rezil olmak kaygısının ölümden beter olduğu zamanlar...
Bizler yokluk zamanlarının çocuklarıyız. Ayağımızdaki ayakkabı pençe tutmayacak kadar yıpranmadan yenisinin alınmadığı, alınan ayakkabının büyük bir sevinçle satın alınan sergide giyildiği zamanların...
Her zaman ince ruhlu insanlar mı sanatçı olur? Kedi piyonosu: 17. yy'da Alman müzisyen Athanasius Kircher tarafından ses tonları birbirinden farklı kedilerin kafese konulmasıyla yapılan bir müzik aletidir. Adam birbirinden farklı ses tonlarına sahip kedilerin kuyruklarını, tuşların altına sıkıştırdığı için bastığı tuşa kuyruğu sıkıştırılmış olan kedi etine batan çivinin acısıyla bağırıyormuş.Ne kadar doğru söylemiş değil mi William Ralph "Şüphesiz eğer ki hayvanların dini olsaydı, şeytanı insan şeklinde hayal ederlerdi. " diye. İnsandan sabun yapan Hitler isimli mucitte ressamdı değil mi?