İnsan, Kültür, Felsefe, Siyaset ve Aleviler-4-
Gerçek siyaset; insan için en zor şartlarda bunu kendi yaşamında uygulama iradesini gösteren felsefi bir duruştur. Uygulanmayan siyasetle yaşamak, hayal deryasında boğulup yok olmaktır.
Gerçek siyaset; insan için en zor şartlarda bunu kendi yaşamında uygulama iradesini gösteren felsefi bir duruştur. Uygulanmayan siyasetle yaşamak, hayal deryasında boğulup yok olmaktır.
Felsefeyi doğru, tam anlayıp kavramamış veya felsefeden uzak kişi, toplumlar, fireni boşalıp savrulan arabaya benzer. Dinci ve kapitalistlerin türlü hilelerle insanları arkalarından sürükleyip kullanmaları, felsefesiz eğitimin bir sonucudur. Felsefe; insanın sorgulama yeteneğini geliştiren en büyük yaşam kaynağıdır.
Kültürlü insan demek her bireyin, Kültür Bilimcisi (Filolog) olması demek değildir. Kültürlülük her şeyi sorgulayan, farklı tüm düşünceleri okuyup doğruya en yakın bilgilerle, kültürel disiplin içerisinde yaşamaktır. Bu istendiği zaman her toplumda en az %80’leri rahat bulacak bir durumdur.
Sendika kelimesi; Fransızcadan, Türkçeye ithal edilen on binlerce sözcükten sadece bir tanesidir. Sendika ve sendikacılık 1700 yıllarında Fransız, İngiliz, Alman, Rus ve diğer Avrupalı sosyalist işçi sınıfının ortak adı olan, komünlerin icadı siyasal, sosyal hukuksal yapıdır. Sendikacılık Marksist felsefi düşünce olduğundan, demokratik yapıya geçemeyen ülkeler, sendikacılığı sosyalist düşman olarak gördüler ve görmeyi sürdürüyorlar. Dünya emekçileri üzerinde etkisini her geçen gün yükselten sendikacılık, dinci ve ırkçı devletleri büyük paniğe sürüklemiştir.
Aydın Kelimesi: Türkçe ay, ayıd kelime kökünden türetilmiştir. Ay ışığının dünyayı aydınlatmasıyla bağlantı kurularak, bilgili insanın çevresini bilinçlendirmesi demektir.
Aydın Sorumluluğu: Bilgi ve ahlaki yeterliliğe sahip kişi veya kişilerin, haklı olan her düşünce, kültürden insanların yanında olmayı, kendisine doğal görev sayan insani duruştur. Basit, bireyselci çıkar çevrelerine öncülük yapıp akıl vermek, aydın değil bilgi ve maddi tüccarlıktır.
İnsanlığın varoluş tarihi tüm yönleriyle gerçekçi, doğru öğrenilmediği sürece, insanlar varsayımlar üzerine içgüdüsel düşünürler. İçgüdüsel duyguyla yaşam, kişinin kendisiyle ve çevreyle devamlı çatışmasına sebep olur. İnsandaki bu içgüdüselliği tedavi eden tek kaynak, dil ve felsefedir. Dikkat edilirse insanlık ve dilin evrimini çarpıtan tek anlayış, semavi dinlere inananlardır. İnsana kimlik, kişilik kazandıran dilin ilk tarihi ile, semavi dinlerin tarihi incelendiğinde, ikisi arasında altmış bin yıl fark vardır. Dil; başta insana kendisinin ne olduğunu öğretendir.
Oturmuş bir devlet düzeninde ideolojik kalmak adamcılık, yolsuzluk, ayrımcılık, ötekileştirme, zıtlaşma, kıskançlık, çatışma ve yalancılık demektir.
Bir düşünce ve yaşam şeklinin pozitif felsefe olabilmesi, öncelikle materyalizmi tamamen kabul edip, o doğrultuda temel ilkelere sahip olmasıyla mümkündür. Kızılbaş Alevilik derince incelediğinde, materyalist bilimselliğe dolaylı yaklaşım gösterse de dini inançsal ilkeler daha nettir. Aleviliğin bu dinsel ilke ve kuralları, doğacı Dualist inançların özünü taşırken, tek tanrıcı dinlerden tamamen uzaktır.
Bireylerdeki her türlü niteliksizlik sosyal, siyasal, ekonomik din vb. her alanda yalancı, hırsız, ukala kültürü oluşturmuştur. Bu yüzden yeni dünya sisteminin adaletli olması, nitelikli bireylerin nicel çokluğuyla mümkündür.
Bu bakımdan kutsallıklar üzerinden siyaset yapanlar ile, insanlığa değer veren herkes, değerlerine ihanet etmeden asla siyasal vb. özel amaçlarına ulaşamazlar