Uygarlıkların Dil, Etnik, Ahlak Yapıları ve Günümüz İnsanı
Dünyaya gelmiş bir bebek, tüm sosyal ve çevresel olaylardan direkt etkilenen bir bireydir artık. Bu bakımdan o bebeği doğuran anne ve baba, bebeğin hem fiziksel hem de ruhsal olarak, normal bir gelişim göstermesi için kendi kişilik, kültür yapılarını en ufak çekinceye meydan vermeden sorguladıklarında, çocuklarına doğru hizmeti etmiş olurlar. Böylece kendilerinden daha ileri birey yetiştirebilirler. Tüm anne ve babalar, demokratik ortamın olmadığı, doğru, yeterli eğitilmemiş insanda, süperegoist güdülerin sürekli anormalce geliştiğini akıllarından çıkarmamalılar.
2-Doğumdan 6 yaşına kadarki dönemde kişilik şekillenmesi.
3-Altı yaşından 20 yaşlarına kadarki dönemlerde oturan kişilik.
Her üç dönemi tek tek ele aldığımızda, doğruya daha yakın bir kişilik çözümlemesi rahatlıkla ortaya çıkarabiliyoruz.
Dünyanın her toplumunda aldığı ücret ve yaptığı işin getirisini anormal düzeyde aşacak varlığa sahip olmak mafya, hırsızlık, rüşvet, dolandırıcılık, talan, çökme ve el koymanın dışında asla mümkün değildir. Çalışarak gerçek emeği ile zengin olan insan hiçbir toplumda görülmez. Tüm bu ikiyüzlü siyaset anlayışlarını ortadan kaldıracak modelin, “Yaşama Dokunan Siyasetle Örgütlenme Modelidir” diyoruz
din adamı göremezsiniz,
din adamları
ezen sınıfın asalağıdır.”[1]
Esasında insan denen canlı varlık, düşünce ve sorgulama yeteneğinin dışında, diğer özellikleriyle hayvanlarla tamamen ortak güdülere sahiptir. Düşünme ve sorgulama bilinç merkezi (Amigdala) doğru, gerçek, bilgi, birikim ve ahlak ile doldurulup uygulandığında ileri, çağdaş, gerçek insan olunabilir. Sahip olduğu araç, gereç, maddi varlıkları tanrılaştırıp doğaya, canlılara, kendi cinsine uyguladığı kabalık, hoyratlık ve barbarlıkla, yalnızca insanlıktan uzak değil, hayvandan da aşağı tarifi zor canavarlık demektir.
Tüm bunlar bize şunu bir kez daha hatırlatıyor. Demokrasiden yana her siyasal düşünce, dinde gerçek, doğru rönesans ve reformlar yapılmadan, bir adım ileri gidilemeyeceği bilinmelidir.
Dünyanın herhangi bir ülkesinde kaos, çatışma, savaş varsa, kim ne şekilde düşünürse düşünsün, mutlaka derin sorunların bir sonucudur. Özellikle Müslüman ülkelerin gerek geçmiş tarihlerini gerekse günümüzdeki yaşamlarına baktığımızda, insanın öldürülmediği bir gün dahi yoktur. Bunun en açık örneği, Türkiye'de günde en az iki kadının kocası, kardeşi, babası veya sevgilisi tarafından öldürülmesidir. Aynı şekilde çeşitli olaylar yüzünden her gün kavga ve bu kavgalarda insanların ölmesi.
Komünalizm: Latince commünis, Fransızca commune kelime kökenlerinden türetilmiş olup, tüm dünya dillerinde komün veya komünist şeklinde ifade edilmektedir. Her iki kelimenin ortak anlamı, müşterek, halk meclisi, mülkiyeti ortak kullanmak şeklindedir. Bu da eli iş tutan herkesin yapabildiği alanda üretime katılıp, birlikte üretip, adaletli paylaşıma dayanan ilk ortak yaşamın adıdır.
Dili; bilimsel (Lingustik) sistematiğe sahip gelişkin, özgür olmayan toplum ve yönetimlerin, düşüncesi özgür olsa bile, tek başına kimlik kazandırmaya yetmez. Dil ile düşünce bütünlük taşımasına rağmen, çoğu toplumlar, bazen dili bazen de düşünceyi öne çıkarmalarıyla, ikisini de durağan (Statik) şekle sokmaktadırlar.