Edebiyat Bahcesi ağ günlüğü

Kök ve Çekirdek* / Ganime GÜLMEZ

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

‘Aile ve özel mülkiyet’e dayalı bir aidiyet sistemi, insanın kendi emeğine yabancılaşma sürecinin hızıyla birlikte; çökmek bir yana, adeta ortak bir ‘insanlık kökü’, yani neredeyse tek yaşam kaynağı haline geldi.
İnsanlığın, pandemi sürecinden çok şey öğreneceği tahminleri yürütüldü. Evet çok şey öğrenildi, öğrenilmekte! Ancak bu, dünyanın bir yarısı açısından hiç de birçoğumuzun umudettiği bir güzergâhta gerçekleşemedi. Diğer yarısının payına hâlâ savaşların, çoğu ölümle sonuçlanan göçlerin reva görülmesinde ise hiçbir değişiklik olmadı!

Muzaffer Oruçoğlu’dan Kaypakkaya Akıl ve Aksiyon Duygusu/ Ganime Gülmez

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

 
Deniz’ler yargılı infazla, Mahir’ler yargısız infazla katledilirken İbrahim Kaypakkaya sağdı ve tereddütsüz yepyeni bir örgütlenme çabasını başlatmıştı kırsalda. Dersim’de, Siverek’te... Oruçoğlu’nun başlığa taşıdığı şekilde Akıl ve Aksiyon Duygusu ile...
Muzaffer Oruçoğlu Çapa’da başlayan bu uzun yürüyüşün adım adım bir parçası, tanığı. Roman yazma eylemliliğini uzun yürüyüşlerinin daha ilk başlangıcında başlatmıştı. Devrimci hafızayı bu edebiyatçı ruhuyla canlı tutuyor. İbrahim Kaypakkaya’yı anlatıyor. An be an, capcanlı...” -Ragıp Zarakolu-
 

Bir Varmış Bir Yokmuş 3. Ve Son Bölüm

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

Günler içinde, hizmetçiler aşçılar, bahçıvanlar Prensesin bir dediğini iki etmezler ama Prenslerinin durumu hakkında bilgi vermezlermiş. Kurukafanın, akşam saraydan çıkması ve sabah olunca geri dönmesi Prensesi üzer, bu davranışına akıl sır erdiremezmiş. Prensesi mutlu etmek ve eğlendirmek için; kırlara götürüyor, göl kenarında piknikler yaptırıyor, ata bindiriyor, onu şehirlerine ve köylerine götürerek halkıyla tanıştırıyormuş. Mezaristanın mutlu halkının arasına girdiklerinde, coşkuyla karşılanıyorlarmış. Halk Prensin, eskisi gibi olması için dua ediyor, “Ah!

Bir Varmış Bir Yokmuş 2. Bölüm/ Şehriban Tuğrul

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

 Anlatacağı masalları veya hikâyeleri gizli tutar, bir anlattığını tekrar anlatması için araya haftalar koyardı. Yani anlatılanın tadı, damağınızda kalırdı. Nereye gitse tandır başı onundu. Minderin üstüne yerleşir, sırtını tandırın duvarına dayar, sessizce bekler, herkes susup ona gözünü dikince öksürerek boğazını temizler, başlardı anlatmaya… Loş ışıkta oturan dinleyicilerine, “Bu gece, Kuru Kafa masalını anlatacağım!” deyince çocuklar ürpererek annelerine sokuldu. Anneler, onları şefkatle kucaklayıp, atkılarıyla üstlerini örttüler.

Bir Varmış Bir Yokmuş 1. Bölüm/ Şehriban Tuğrul

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

Tandırdan çıkan alevlerle karşılaşınca, teslim oluyor yumuşuyordu. Gelenler evin hayatında, üzerlerindeki karı çırpıyor, ıslanmış, dişleri birbirine vurur halde acele içeri giriyorlardı. Sofada, onları yüzlerine çarpan sıcaklık karşılıyordu. Birbirleriyle selamlaşıp kilimlere, yün minderlerin üzerine tünüyorlardı. Çocuklar, tandıra yakın en iyi yeri kapma yarışına giriyor, çocuklarını kucaklarına alan anneler, çıkan curcunayı bastırıyordu.
 

Öykü yazarı Yalçınkaya'nın ilk romanı: Elma Çiçeği/ Ganime Gülmez

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

Her şeyi, bir başka yaşarız bu diyarlarda.
Belki sürekli kaçanızdır, yaşadıklarımızın altını çizmekten. Geçmişimize, kendimize, neden burada olduğumuza uzaklaştıkça uzaklaşanızdır. Yabancılaştıkça yabancılaşanızdır...
Gelinen yere adapte olmak, gelinen yerdekilerle aynılaşmayı gerektirir belki. Yabancı bir ülkede, bir avuç tanıdık olmak; eski tanıdıklarımızla dahi tanınmazlaştırır belki bizi ve hayatı. Belki!
Kaçanızdır tüm bunlardan belki, koşanızdır yeni edineceklerimizin peşinden. Kaybolanlarızdır! Belki...

Dersim\ Ozan Garip Şahin/ Ganime Gülmez

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

Duyduğumuz ilk sözcük
Adımızı bilmeden önce...
Binlerce yıla\ Binlerce mevsime yayılmışsa acımız...\ Ve hâlâ\ Ecelsiz ölüyorsa\ mazlum canlarımız...\ Ve hâlâ\ Mezarlarından çıkarılıp\ Yakılıyorsa ölülerimizin kemikleri...\ Ve parçalanıyorsa mezar taşlarımız...\ Ve hâlâ kanatılıyorsa\ Kabuk bağlamamış yaralarımız...\ Hiç kimse beklemesin bizden susmamızı\ Ve yapılan zulmü unutmamızı...
~~~~

Göçmen İşçi / Akademisyen Gönüllü Sürgün*

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi

Sen doğduğum\ Ergani şehrim\ Biliyorum ben de suçluyum sana karşı\ Yetiştirdiğin doğana ve zenginliklerine\ Dünyanın belki daha görüp şahit olmadığı\ O yanık kaval çalan dertli Hafız’ına\ Çıkmadık sahip bu değerli insanlarına\ O güzel toprak bağ ve bahçelerine\ Seni de talan ettiler o malum düşmanların\ Mağrur duruşunla olan tüm güzelliklerini...

Sayfalar

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
RSS - Edebiyat Bahcesi ağ günlüğü beslemesine abone olun.