''Kemal Ağa, babam anlatırdı. Fransız çekilip de ellik gâvuru kaçıncık, bizimkiler bunlardan birini yakalayıp sorguya alırlar. Adam bakar ki iş ciddi, gölüklerin üstündeki horantasına, 'Siz varın ben geliyorum' demiş.''
-Çıkar altınları!
-Ne altını, ne çıkarması?..
-Çıkar da kurtul!
Adam, şimdi bırakılacak olsa, avcunun içi gibi bildiği Ahır Dağı'ndan, Bazarcığa bakan dağlık yöreplerden, bilemedim Gökçayır'ın oralarda kafileye yetişeceğini düşünmüş. Bir umut, bir sevinç kaplamış içini. Kanını tükürürken sormadan edememiş,
-Pekâlâ, istediğinizi alırsanız bırakacak mısınız beni?
-Söz, bırakacağız!
-Yemin mi?
-Yemin!
-Allah'ınıza, kitabınıza mı?
-Allah'ımıza, kitabımıza…
Adam, ''Eh, inandım'' deyip Ahır Dağı'nın eteğindeki bağ evine götürmüş onları. Zeytin ağaçlarından birinin altını eşerken sormadan edememiş.
-Bak, söz verdiniz ha!
-Ayıp ha, söz verdik ya!
Kuyumcuymuş Aram. Eştiği yerde üç kuşaklık serveti yatarmış. Çıkardığı küpü can düşmanlarına içi cızz ederek uzatmış. Arkasından ''Önemli değil, özgürüm ya'' demiş.
-Helal olsun kardaşlar, anamın sütü gibi helal olsun.
Haydin bana müsaade…
-Dur hele Aram?..
-Niye ki?
-Anla be Aram! Dünya için malın, ahret için canın…
Ne olur, bizden bu kadarını da esirgeme deyip yalandan yalvarmışlar.
Öldürüleceğini anlayan Aram, ''Kardaşlar yemin ettiniz, bırakın gideyim'' demiş. Paslı kılıçla gezeni, sarıldığı ağaçtan zor koparmış onu. Sonra da bağ evinin önündeki çukura kadar sürüklemiş. Şu bildiğimiz zahire çukurları var ya, o çuhurdan işte... Candır kardaş, datlıdır, adam öleceğini anlayıncık, ''Çoluğum var, çocuğum var, bırakın gideyim!'' demişse de, dinletememiş.
Çuhurda can havliyle böğürüp dururmuş Aram. Kenara tutunmuş ha gayret çıhacağıken omzunu parçalayan bir taş almış dibe götürmüş onu. O an, karısını kızını ve torunu Sarkisyan'ı düşünmüş. Babası vurulduğunda yenicek dillenen dünya tatlısı Sarkisyan'ı. Üstüne koca koca taşlar inmiş. Konuşacak olmuş konuşamamış, yalvaracak olmuş yalvaramamış, kızıl, yeşil bir anaforda hızla dönmeye başlamış. Önce gözlerini, sonra işitme yetisini, en son da bilincini yitirmiş.
Eli kumaşta, göğsü inip kalkıyordu Şaban Efendi'nin. Yerde kumaş parçaları, alnında ter, karşısında gürültüyle çalışan singer makinaları... Terini silerken ekledi:
-İşte böyle Kemal Ağa! Anladın mı şimdi, nasıl zengin oluk bizimkiler? Kim gâvur, bizimkiler mi, Aram mı?
Kırmızı Fare'den