Dersim Seferi Yine Hüsranla Bitecek!

Erdal Yıldırım kullanıcısının resmi
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Dersim’e gideceği, (çok zayıf bir olasılıkla da olsa ki, asla inandırıcı değil ) 1934 yılında yasayla ismi değiştirilen “Dersim” ismini geri vereceklerini ve Seyit Rıza ile yoldaşlarının mezar yerlerini açıklayacağı konuşuluyor.

Davutoğlu’nun Dersim’de Cemevine gidip (ki, o cemevi yöneticilerinin devletle işbirliğini ve Aleviliğe ihanetini tüm Dersim’liler bilir) 1937-38 Dersim soykırımı ile ilgili sahte özür dilemesi, çözümsüz açılım söylevleri ne Dersimlileri, ne de Alevi Kızılbaş toplumunu kandırmaya yetmez. Osmanlının ve daha sonraki ardıllarının, hele de “Yeni Osmanlıcılıkla” öğünenlerin oyunlarına da, hilelerine de asla kanmazlar.

 

Davutoğlu, Dersim’e daha önce defalarca yapılan saldırı, asimilasyon, katliam seferlerini iyi incelesin. Gün geldi İdrisi Bitlisi, gün geldi Hamidiye Alayları, gün geldi Abdullah Alpdoğan komutasında katliamlara, soykırımlara, saldırılara maruz kaldı Dersim. TC Savaş uçaklarını ilke kez Dersim’in bombalanmasında  kullandı.. Davutoğlu’nun bu seferleri, saldırıları öğrenmesi lazım. Bugüne kadar öğrenmemişse bugünden sonra öğreneceği kesindir. Zaten Dersim soykırımından önce özür dileyeceği daha çok konu var. Başbakan, öncelikle öğündüğü Osmanlıların, tarihleri boyunca inkâr ettikleri, öteleyip katlettikleri onbinlerce Alevi, Kızlıbaş ve başka inançlardan, etnik yapılardan özür dilemelidir. Aleviler ve Dersimliler siyasi partilerin, özellikle Cumhurbaşkanından Başbakana kadar tüm AKP’lilerin inancımız, kutsallarımız, yol ve öğretimiz üzerinden, Alevilik ve Dersimi siyaset malzemesi yapmalarından son derece rahatsızdır ve bu yöndeki kandırmacaya ve oyunlara itibar etmez.

 

Davutoğlu’nun “üstadı” bildiği Necip Fazıl Kısakürek, “Doğru Yolun Sapık Kolları Arınma Çağında İslam” adlı kitabında Alevileri açıkça asimile etmeye, yok etmeye çağırıyor ve diyor ki: “Aleviler, ısırgan otu gibi yolunup atılmalıdır”. Sadece bu sözlerle de yetinmeyen Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun büyük üstadı, tüm AKP ve sağcıların ecdadı Necip Fazıl, Alevilerle ilgili olarak “içi boş”, “asimile edilmeli” ve ayrıca “milletten yolunması gerekli” (yani katledilmeli) ifadelerini kullanmıştır.

 

İşte Alevi Kızılbaş düşmanı Necip Fazıl Kısakürek’e üstadım diye tapan Başbakan, öncelikle bu konularda samimi davranmalıdır. Bu Necip Fazıl da, Erdoğan’ın yıllarca seçim meydanlarında öğünerek “ecdadım” diye anlattığı Yavuz Selim ve onun şeyhülislamı Ebu Suud gibi Alevi Kızılbaş düşmanıdır. O Ebu Suud ki, ”Alevi Kızılbaşların canları da, malları da, namusları da helaldir” fetvalarını vermiş ve bu fetvalarla Yavuz Selim onbinlerce Kızılbaşı katletti, sayısız kadına kıza tecavüz edildi. Kızılbaşlar iftira, karalama ve aşağılamalarla karşı karşıya kaldı.

 

Osmanlılar dönemindeki sayısız Alevi Kızılbaş katliamları için, özür dilemeyen, yakın tarihteki Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Madımak katliamlarındaki sorumlular ve katillerle aynı zihniyette olan, gerekli soruşturma ve adalet çabasını engelleyen, davaları zaman aşımına uğratan, zaman aşımı için “hayırlı olsun” diyenler asla samimi değiller. Tarihteki ve kendi iktidarları dönemindeki Roboski ve Gezi katliamlarında onlarca insanımız için “vur emri, ölüm emri” verenlerin, Dersim ile ilgili siyasi hesaplar ve asimilasyon politikalarını uygulayanların özür dilemeleri de asla samimi değil ve asla inandırıcı değildir.

 

Ahmet Davutoğlu ve iktidar yeni bir hile ve oyun peşindedir.  Biz tarih boyunca oynanan onca oyunu bilen bir toplumuz. 1938 yılında bir gecede yaşı küçültülüp idam sehpasına gönderilen Seyit Rıza’nın bu oyun ve hileleler ilgili sözleri halen kulaklarımızda ve belleğimizdedir. 

 

Seyit Rıza Elazığ’daki mahkemede şöyle haykırıyordu. “Ben senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana dert olsun.”

 

Dersimliler, Alevi Kızılbaşlar Seyit Rıza’dan aldıkları bu düsturla asimilasyoncu, inkârcı ve katliamcı iktidarın  yalan ve  oyunlarını boşa çıkaracaktır..

 

Çünkü: “Dersim’e sefer olur, ama zafer olmaz!”

 

Erdal YILDIRIM

22 Kasım 2014

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...