RENKLERDE SEVDA

Hasan Sağlam kullanıcısının resmi
Açtı ellerini ve avuçladı suyu. Oldukça soğuk olan suyu yudumlarken, boğazındaki daralmayı zorla yumruklayarak itekliyordu. Acı gelmiş yüreğinin en vazgeçilmez tarafına konmuştu Xıdır’ın…

Yakılan her ağacın ormanında bıraktığı devasa boşluğu, saçında sakalında en derin ve köklü haliyle hissediyordu.

Gülizar; kederin nasıl bir renk olduğunu bilmeden sevdanın yedi rengine dolanmış ve sırasıyla bu renklerin sınırsızlığında dolanıyordu…

Rengin biri siyahtı, yasakti; gelenekler vardı. Aşiretler vardı, herkes sevdiğini alamazdı…

İkinci renk beyazdı; Kimseler bilmeden, içindeki çocukluk alır seni sınırların ötesinde öldürür…

Üçüncü renk maviydi; Sevdiğini gökyüzü sanırsın. Hep başının üstünde dolanır ve kimseler bilmez…

Dördüncü renk yeşildir; Gelir saplanır yüreğine dinlerin günahları… Anlatamazsın zeytinin yeşilinde sevdaya ağlamayı…

Beşinci renk sarıdır; Güneş her sabah tüm zarafetini sana sunar ve aynı ışıkla ısınırsın…

Altıncı renk turuncudur; Ellerin renk cümbüşünde oynaşır, kırılırsın, incinirsin. Seni ağlatır zaman, töreler ve hükmün verilir…

Yedinci renk kırmızıdır; Gelir dolanırsın yasakların ayaklarına. Tükenir her şey yavaşça, kimseye anlatamazsın nasıl gezdiğini. Onların sınırlarından öteye, nasıl sevdaya ulaştığını. 



Vakit ellerini ve ayaklarını toplamıştır. Kimsenin diyeceği bir şey yok artık. Tüm renkler bir bir geçer gözlerinden.

Kuruldu sevdaya düşman bir divan ve karar verildi “Gülizar’ı asın “dediler…

El ayak buz kesildi, renkler aklını yitirdi, gözler solgun, dudaklar pörsümüş dil dönmez olmuştu.



Çattılar darağacını. Xıdır iki gözüne iki mil sapladı ve dünya artık karanlıktı. İçindeki tüm mevsimleri bahara çıkaracak hiçbir nehir akmıyordu. Kırmızının en korkunç rüyasını görüyordu. Kolları bir dağı kaldıracak kadar kızgındı. Her bir eline bir taş alarak göğsünün çeperine durmadan vuruyordu. Kan akacak vakit bulamıyordu. Xıdır’ın her vuruşundan depremler oluyor ve kan akmadan her yere sıçrıyordu. Acının en ağırını, en beterini çekerek Gülizar’dan önce ölmek istiyordu. Yavaş yavaş kolları yoruldu, parmakları gevşedi dili uyuştu ve kulaklarında derin uğultular duymaya başladı. Gülizar’ın anlamını söylediği tüm renkler dolandı durdu beyninde. ”Bu muydu siyah, ya diğer renkler, hani mavi, hani başımın üstünde dolanan o mavi” sözcüksüzdü. Beyninde koşturuyordu renkleri ”beyaz nerdedir, ya yeşildeki çiçekler, ya turuncudaki sıcaklık ”kırmızıyı düşündü” ellerim beni bağışlasın” dedi “Gülizar ‘ın yanağına takamadığım o kırmızı güllerde bağışlasın”



“Zaman tükeniyor mu, bir sona doğrumu yoksa yeni baştan başlayacak bir şarkının introsu mu bu... Yelkovan akrebi kovalıyor elbette, nereye doğru peki? Yoksa bu son rüyamı? ”aklından bir rüzgâr gibi geçirdi. Kızıllaştı her şey. Artık kırmızıdan başka renk yoktu. Sezinleyemiyordu diğerlerini. Gülizar’ın yüzü kırmızı bir dolunay gibi düştü belleğine, sesler azaldı, nefesi daraldı iyice, göğsünden ve gözlerinden akıyordu kırmızı…



Dilinde kederli mevsimlerin kahrını taşıyordu Gülizar. Suskundu kelimeler alıp başını gitmişti. Bir tek renklerle konuşmak istiyordu

Turuncunun sıcaklığını, mavinin gülüşünü… Neylerdi ki… Kurulmuş divan ve hüküm kılmak üzere…

Xıdır’ın mavi gözlerinde bulmuştu ya kendini, yine alıp gitti oraya dünyasını. Nasılsa tükenmişti artık ona verdikleri ömür süresi, birazdan takacaklar boynuna ilmeği…



Yeşilde bahara çıktı gene, beyazda deli bir kısrak gibi dolandı Xıdır’ın gözleri önünde.



Ahenksiz bir sesle irkildi. Elleri titriyordu ve bağlı duruyordu. Beyaz bir elbise giydirmişlerdi, saçlarının örgüsü göğsünden dökülüyordu. “Zaman neydi, nerden gelir nereye gider?” Unutmuştu. Nice zamandır Xıdır’ın kumral yüzüne bakıp renkleri anlatmıyordu. ”sakalından dökülen aklar şimdi nasıl çoğalmıştır, hangi dağın ardında bekler beni” diye düşündü. Zaman her yerinden vuruyordu. Üç tane ağaçla kurulmuş ve tam çatağından sarkılmış bir urgana doğru yürüttüler Gülizar’ı.”gözlerinde birikmiş yağmur sularını nereye dökse kalır sabaha, büyük çınarların kadim gölgeleri hangi gül yüzlü çocuğu uyutur?” diye düşündü. Sesler geliyordu, günahkârlığını cezalandıracak sesler. Duymadı çoğunu, topladı eteğini elini düştü sınırların ardına. 



Renklerin cümbüşünde dolandı tekrar. Xıdır’ın sesi geldi çok uzaktan, durgun ve titrek bir ses.

Mavi; başının üstünde dolanınca yağlı urganla yüz yüze geldi. İrkildi birden, boynunda siyah bir urganla nasıl gidecekti sonsuz bir zamana? Beyni çalkalandı, renkler bir kurşun gibi geçti beyninden. Turuncudan maviye, yeşilden sarıya, çarptı her şey bir-birine.

”son isteğini söyle “ dediler.

Kırmızı bir nehir gibi aktı damarlarında. Elleri ayakları direnç aldı. Saçlarında, bulutlara savrulan bir rüzgâr hissetti. Dili damağından söküldü. Döndü cellâdına “ son bir isteğim var “ dedi. ”boynuma asacağınız ip kırmızı olsun” 



Sular ırmağında dellendi, kayalar yerinden oynadı, akıl dondu beyinlerde, aşk devleşti. Sonra bir kolye gibi taktı boynuna kırmızıyı. Sevdanın tüm renklerini almıştı yanı başına. Kırmızının cüreti sevdaya başka güç katıyordu. Boynu sol yanına devrildi. Beyaz teninde kırmızı ip usulca sallanıyordu. Zaman kendi mecrasında akıyordu. Gülizar boynunda bir kırmızı iple yol alırken başka zamana Xıdır o yol üzerinde tüm renklerle bekliyordu…

hasansaglam@gmail.com

“Kırmızı’yı sevmek” adlı kitabımdan

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...