Mektup Benden Selâm Söyle

Fatma Kurnaz Arıkuşu kullanıcısının resmi
Bu nasıl sevgi
Bu nasıl sadakat
Bu nasıl inanış
Bu nasıl kabulleniş
Bilemedim
Çimen yeşili gözlü Teyze'yi hatırlarım ara sıra

Bu nasıl sevgi
Bu nasıl sadakat
Bu nasıl inanış
Bu nasıl kabulleniş
Bilemedim
Çimen yeşili gözlü Teyze'yi hatırlarım ara sıra....

Üniversite sınavına girebilmek için, 1983 Yılında Maraş'tan, İzmir'e gitmiştim. Çünkü İzmir Balçova’da ablam oturuyordu . Amacım ablamla hasret gidermek biraz da gezmekti.

O sabah ablam, alt kattında oturan Melek Teyzeyi ve annesini kahve içmeye çağırmıştı. Misafirlerle biraz sohpet sonrası izin istedim. Dinlenmek için yeğenlerimin odasına geçtim. Çünkü henüz yolun yorgunluğunu atamamıştım üzerimde. Bir yandan da Sınav heyecanıyla ne yapacağını bilmez halde odanın içinde dolaşıyordum.

Komşu teyzeler giderken ablamdan öğrenci olduğumu duyunca; “Memlekete mektup göndereceğim, kardeşin yazar mı acaba” demiş Melek Teyze.

Ablam da şimdi uykuya dalmıştır, uyanınca sorar size haber veririm diyerek yolcu eylemiş misafirlerini. Ablam sorduğunda, “Neden olmasın yazarım" dedim.

Aradan biraz zaman geçmişti ki Melek Teyze ve annesi bir elinde çizgili kağıt diğer elinde kalemle tekrar geldiler. Ellerindekini masanın üstüne koydu. Daha oturmadan mahcup bir şekilde yeniledi isteğini 'yazarım’ dedim.

Çok da ilginç geldi, çünkü ilk defa birinin ağzında hiç tanımadığım birine mektup yazacaktım.

Masaya yöneldim. Bir sandalye çekip buyur ettim ve yanına da ben oturdum.
Ablam ve Melek Teyze baş başa vermiş sohbet ediyorlar bir yandanda bizi dinliyorlardı. Çünkü ben mektup yazdıracak olan teyzenin kullandığı kelimelerin bazılarını anlamıyordum. Kars şivesi farklı geliyordu. Yıllar önce İzmir’e yerleşmiş olan Melek Teyze’nin türkçesi daha iyi olduğu için, annesine arada bir tercümanlık yapıyordu.
Daha ilk cümlesi çok ilgimi çekti ve de şaşırdım. Anlamadığımdan değil, hitap şekli idi şaşkınlığım. Hürmetten sınır olmaz dedikleri bu olsa gerekti...
"Efendim ellerinde öperim" diyordu, uzaktaki eşine.
Camdan yansıyan akşam güneşi düşmüş, yüzündeki çizgiler belirginleşmiş, al al olmuştu çehresi. Başındaki poşusunu düzeltme bahanesi ile gözlerindeki yaşı sildi arkasını bana dönerek. ‘Özlemiştir’ diye düşündüm... Üzüldüm!
Uzandım elini aldım elimin içine. Pamuk gibi yumuşacıktı. Beyaz teninin altında yeşil damarları kıvrım kıvrım üzerinde yer yer açıklı koyulu kahve rengi benler sırlanmıştı ellerinde.

Yazmaya devam ettim. Gözlerinin yeşili ışıl ışıl parladı. Yüreğinde duygular kâh göğe çıkıyor, kâh engin denizlerde ışıksız yol alıyor gibiydi. Durdu bir ara elini göğsüne koydu. Gönlündeki canı karşısına koydu başladı tane tane anlatmaya... Eşinin sağlığının, rahatının iyi olması en büyük temenisi oluyordu. Evini, konu komşuyu en ince ayrıntılarına kadar soruyor, arada bir de derinden iç çekiyordu.
Bazı kelimeleri yöresel dili, şivesi ile söylediği için anlamıyor, tekrar tekrar soruyordum. Ablam dönerek "Ha gız Zuhal, bu benim söylediğimi anlamıyor. Nasıl sınava girecek" diyordu. Hep birden öyle çok gülmüştük ki.

Mektubun sonuna geldik. Yine “Efendim ellerinde öperim” diye bitiridi sözünü. O zaman pek anlam veremedim cümleye. Hâlâ da vermiş değilim. Mektubu zarfa koydum eline verdim. Yüzüne götürüp öptü, ardından da koynuna koydu.
Dayanamadım. “Teyzeciğim çok özledinizse ya eşiniz gelsin ya da siz gidin" dedim, gençlik heyecanıyla.
Bu seferde o tuttu benim elimi, “Çok gençsin ve de güzelsin. İnsan başına gelecekleri önceden bilemez" dedi.
“Evet” dedim. Anladım ki acı bir olaydı başından geçen. Çimen yeşili gözleri perde perde oldu yine. “Güzel kızım" dedi ve devam etti:
“Çok gençtik. Birbirimizi çok çok sevdik mutlu bir şekilde geçinip gidiyorduk. Ne var ki doğan çocuklarımız yaşamıyor, doğduktan hemen sonra ölüyordu. Gitmediğimiz doktor kalmadı. Eşim kabullendi ama daha fazla araştıracak durumumuz yoktu. Ben illada bir bebeğimiz olsun istiyordum. Acı içinde kıvranıyordum. Boş beşiği görmek yüreğimi dayanılmaz acıtıyordu. Uluları, evliyaları ziyaret ediyor her bir canlıdan dua istiyor, adaklar adıyordum. On dördüncü çocuğuma hamileydim. “Aha bu Melek tek evladım” dedi, kızını göstererek.
“Bir sabah erkenden uyandım. Elimi göbeğimden gezdirdim. Bu bebeğim yaşasın diye aklıma ne gelirse dileklerimi söyledim. (Aynı hareketi o günkü gibi tekrar ederek!) Sonra ellerimi yukarı kaldırdım. Eğer bu çocuğum yaşarsa eşimi kendi ellerimle evlendereceğim" dedim. Kızım yaşadı, ben de sözümü tuttum. Gittim karşı köyde bir kız getirdim. Düğününü kendi ellerimle yaptım. Karşı çıkanlar oldu. ‘Olmaz ben söz verdim’ dedim. Evi yeni geline hazırladım o gün ve ben evden çıktım. Kızım yaşıyor şükür” dedi.

Benim de sınav öncesi böyle bir mektup yazmam heyecanımı biraz olsun yatıştırmış, kader denen ağın pençesine kim ne zaman düşer, yol nerede ayrılır nerede başlar, dümdüz giden bir yaşam var mıdır, yoksa eğrisi ile doğrusu ile sevinciyle, acısıyla yaşantımız bizim olan deyip uyumaya çalışıyordum....

“Mektup bende selâm söyle
Söyle benim için de yollar ağlasın”
Ali Ekber Çiçek'in

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...