Bilinç ve İnsan -2-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Paleolitik’den, Neolitiğin sonuna kadar insan, doğal ortamda yarı gelişmiş düşünceyle, insanlığa yakın bir karakteri bilince oturtmuştu. Uygarlıktan itibaren sorgu, düşünce yeteneği gelişen medeni ve modern insan, her şeye sınırsızca sahip olmak için ırk, tanrı, maddiyatı yücelten mitomani, ikiyüzlü karaktere dayanan kültürle, bilincini doldurdu. Bunun özeti şu şekildedir.

Bilince Yerleşen Karakter:
Bilinç; insanın duygu, düşüncelerinin sınırsız şekilde toplandığı ya da depolandığı biyolojik bir (REM) işlemcidir. Buraya yerleştirilen bilgi ve tecrübeler, aynı zamanda arşivdeki kaynaklar gibi istenildiği zaman defalarca kullanılır. Her seferinde yapılmak istenen iş ve planlara ya da meydana gelen olaylara, cevap niteliği taşıyan en temel yapıdır insan bilinci. İnsan bilincinde yer alan hücrelerden Frontal ve Parietal Loblar, insanın her anındaki sesli sessiz tüm olayları kayıt eden dünyanın en büyük biyolojik mıknatısıdır da. İnsan bu bilinç kapasitesiyle diğer canlılardan tamamen ayrılırken, en yakın akrabası maymunlardan da farklıdır. Maymunlar beyin hücre sayısı ve kapasite açısından, diğer hayvanlardan önemli farklılığa sahip olsa da evrimleşmesinin durmuş olması sonucunda, insan özelliğine ulaşamadı. Mevcut yapılarıyla maymun ve insan arasındaki ortaklıksa %99’dur. Yüzde birlik biyolojik farkın çok büyük bir özellik olduğu unutulmamalı.
Kısaca insanın beyin yapısında yer alan bölümler Bilinç, (İD) Alt Ben, (Ego) Üst Ben, (Süperego) Korteks ve Loblardan ibarettir. Bilincin olaylar, bilgi, tecrübe, deney ve kültürlerin niteliğine göre nasıl şekillenip hareket ettiğini çözümlediğimizde, kendi karakterimizi de anlamış oluyoruz.
İnsanın bilincinde yer alan düşünce ve sorgulama yeteneği gerçek, doğru, eğitimle geliştirilmemiş ise, doğal Alt Benin Ego) yönlendirmesiyle hareket edip, maddi manevi şeylere o çerçevede sahip olmaya çalışır. Doğa ve yaşamın ince ayrıntılarının çok fazla bilincinde olamayan bu gelişmemiş insan, hayatının büyük bölümünü zorluk içerisinde geçirmiştir. Zor koşullar ve doğallığın bilince yerleştirdiği karakter, her zaman birlikte, paylaşımcı (Komün) kültürle, sınırlı hareket etme kuralını öğretmiştir. İlk insansı bu karaktere sahip topluluklar, mecbur kalmadıkça daha fazlasına veya ihtiyaç dışı varlıklara tenasül etmezdi. Ve böylece insani komün duygu, düşünce her şeyin önünde gelen en büyük kültür olmuştur. Hiçbir kutsallık bu insanileşme kültürünün üstünde görülmezdi. İlk insansı karaktere bağlı bu yaşamı ne yerden yere vurmalı ne de şahlara çıkarılmamalıdır. Tek görülmesi gereken nokta, yaşamın her alanında doğallık ve sınırlılığın varlığıyla insancıl, ortak duygu, düşünce karakterinin, her şeyin üstünde yer almasıdır.
Ancak gerek doğa gerekse insanın biyolojik bilinç yapısı, hızlı gelişim gösteren bir özelliğe sahip olduğundan, ilk düşünce ve kültür seviyesiyle yaşamanın mümkün olmayacağı bir gerçekle karşı karşıyayız. İnsanın özelliği bu çerçevedeyken, gerçek insani kültürün nasıl var edileceği tüm insanlığın önündeki en büyük görevlerden birisidir. Örneğin M.Ö.5 binli yıllardan itibaren icat edilen yazı, mekanik teknik, sorgulama, düşünce ve bilgiler inanılmayacak derecede gelişim göstermiştir. İnsan bilincindeki bu hızlı değişim, gelişmeye bağlı, her türlü ahlaksızlığı somutlayan tek etkin yapı “Üst Ben” süperegodur. O zaman Üst Benin (Süperego) insanı ahlaksızlaştırmaması için tanrı, din, maddi manevi her alanda yer edinmiş, bu alçak kültür tamamen terk edilmelidir. Bilgi ve Tekonolojik Çağın gerçekliğine uygun evrensel adalet ilkelerine dayanan kültür değeri icat edilmediği sürece, süperego insanı daha da alçaltmaya devam edecektir. Çünkü şimdiye kadar inanılan tüm tanrısal, dini, maddi, manevi kültürlerden tutalım, modernizm, çağdaşlık adına hepsi süperegoyu şahlandırıp, insanı maddiyata teslim eden bir hiçe dönüştürmüştür.
Günümüze kadar deneme yanılma, eğitim ve tecrübelerle sorgu, düşünce yeteneğini geliştirip, her türlü teknolojiyi icat eden insan, aynı zamanda Süperegonun şahlanmasını da normal görmüştür. Ve bundan hareketle Üst Ben’in (Süperego) şahlanışının vermiş olduğu hazla, çoğu insan kendisini tanrı kadar büyük görme gibi ukala hastalıklı bir kültürel ruha sahip oldu. Bu duygu, düşünceye sahip her toplum ve birey, hiçbir şeyde sınır tanımayan narsistlerdir. Ukala hastalıklı bu insanların bilincindeki tüm hücreler, artık kolayca zincirlenemez canavara dönüşmüştür. Dünya kültürüne egemen olan ukala hastalıklı karakter yapısı, her türlü insanlık dışı hareket, duygu, düşünce ve tavırları normal görüp, topluma tek yaşam kültürü olarak bunu empoze etmeyi sürdürmektedir.
Süperegonun esiri insanlar herhangi bir konuda teorik veya teknik icadın sahibi olduklarında, bundan her zaman en fazla kendilerinin faydalanmasını doğal ya da kutsal hak olduğuna, toplumu inandırmayı başarmışlardır. Halbuki teori veya teknik icat eden kişiler, bundan maddi açıdan sembolik olarak faydalansa da esas kazanç, maddi manevi çıkara dayanmayan toplumsal itibardır. Toplumsal itibar en büyük kültür, kazanç görülmediği sürece, hiçbir düşünce Üst Beni (Süperego) frenleyemez. Tam da bu noktada derin çelişkilerle dolu insan yapısını, çoğu insan anlayamayıp çözemediği için, Üst Bene (Süperego) tapınarak yaşamaktan başka bir yol bulamamıştır.
Bir taraftan Alt Bene (Ego) göre hareket edip düşüncesi yarı gelişmiş insan, diğer taraftan her şeyi sorgularken sürekli kendisiyle ve doğayla anormal yarış içerisinde, tamamen “Üst Bene” teslim olmuş bir insan gerçekliğimiz mevcuttur. Derin, bir o kadar karmaşık yapıya sahip bu insandan, daha insani, gerçek ahlak kültürüne sahip yeni insanı var etmek için, en büyük bilimsel çalışmaların bu konuya ayrılmasıyla mümkün olacaktır. Günümüz insanının Üst Bene (Süperego) teslim olmuş bilinç yapısını, şu gerçeklerle daha da somutlaştırabiliriz. 
Fiziksel, psikolojik rahatsızlığı olmayan bir grup insanı, doğal ortamda temel ihtiyaçlarının karşılandığı, zorunluluğun dışında diğer varlıklara ulaşmanın çokta mümkün olmadığı bir yaşamı düşünelim. Doğal olarak bu insan grubunun bilinç yapısı, mevcut yaşamsal olanakların en ideal, komün şekilde nasıl kullanılıp faydalanılacağına uygun temel bir kültürü oluşturacaktır. Aynı zamanda artı varlıkları ileriki aşamalarda ihtiyaç duyuldukça değerlendirecek kültürle kendilerini eğitip yetiştirirler. Çünkü insanları her ortamda birbirine, doğaya düşmanlaştıran en tehlikeli duygu, düşünce, sınırsızca varlıklara sahiplenme süperegoist bencilliktir. Bu da beraberinde her türlü varlığa ihtiyaç duysa da duymasa da kendisine ait kılma egosudur. Birinci grubun temel kültüründe her şeyde sınır ve zorunluluğun dışında artı varlıkları tüketme gibi bir duygu olmadığı için yalan, hırsızlık, kavga ve ahlaksızlığa kolayca kimse tenasül etmez. Sonuç olarak şartların ve çağın gereğine uygun bir şekilde, bu grup hem insanın doğal egosunu hem de en ufak uyarılmayla şahlanan süperegoyu, belirli sınırlarla sentezleyip, bir üst kültürel karakter yapısı ortaya çıkarmaya çalıştıkları görülür.
Aynı grup insanı, günlük olarak şehir ya da iletişimin daha fazla olduğu her tülü şeye sınırsız sahip olma kültürüyle yaşadıklarını düşündüğümüzde, her birey en çoğuna, daha iyisine kendisinin sahip olma güdü ve duyguya dayanan anormallikte, hiçbir sakınca görmeyeceklerdir. Ve böylece Üst Benin (Süperego) esir aldığı tüm güdü, duygu, düşünceler, her şeyden sınırsız haz alma narsistliğini yükselttiği için hırsızlık, yalan, hile, kavga ve de namussuzluklar başını alıp gitmektedir. Bunun  örnekleri dünya toplumlarının hepsinde yaşanmaya devam ediyor. Çünkü bilinçteki süperegoist duygular, diğer duygu, düşüncelerden her zaman daha kolay hareket etme özelliğine sahiptir. Tüm bunları tetikleyen maddi manevi varlıklara sınırsız sahip olma ego ve tapınmacı duyguyla teslim olan kültürel karakterdir. Bilinç her ne kadar sınırsız bilgi, birikim, deney, tecrübelerle doldurulsa da bunların çoğunun, ya hiç kullanılmaması veya sınırlı kullanılacağı bilincinde olması gerekiyor insanların.
Edim, güdü ve duygulara bağlı doldurulan bilincin, insanlık dışı anormal reaksiyon göstermesini önlemek açısından, bazılarına sınır ve yasaklama koyan eğitim, bilgi ve adalet kuralları geliştirilip en yüce kültür olarak görülmelidir. Bilimsel gerçekçi evrensel temel kurallar, her türlü tanrı ve dine benzer kültürlerin üstünde görülmediği sürece, insan süperhayvan psikolojisiyle yaşar ki, bu hem kendisine hem de doğaya düşmanlıktır. İşte günümüz medeni ve modern insanın bilinci, sınırsız bilgilerle dolu olmasına rağmen, bunları sınırlı kullanacak doğru, gerçekçi bilgi, kural, yasa ve ahlaktan şimdilik tamamen uzaktır. İfade edilen bu bilinç yapısına sahip insan, süperhayvan ya da süperegoist canavar karakterle, doğayı ve çevreyi tahrip edendir. 
Onun için bilincin ne işe yaradığını, hangi duygulara dayanan bilgilerle dolup, nasıl çalıştığını çok iyi bilmek zorundayız. Bilmeyen ya da bilip de aksini uygulayan her birey ahlaksızdır. Bu ister büyük ister de küçük şekilde olsun. Ne hazindir ki, günümüz dünyasında yaşayan 7,999 milyar insan, bilincini hep ahlaksızlıklarla dolu bilgi, duygu ve düşüncelerle kullandığından, her türlü çukurluğu en yüce, kutsal kültür adıyla yaşatmaya devam ediyor. Hemen hemen hepimizin bilinci, özetleriyle ifade edilen ahlak dışı kültürlerle doludur. En ufak sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal faaliyetlerde birbirimize karşı, yalancı ayak oyunlarını kullanmaktan kendimizi alıkoyamıyoruz. Kısacası uygarlığın insanların bilincinde şekillendirdiği karakter süperegosit hayvanlıktır. Bu ifade hayvanlara hakaret olarak algılanmamalı. Hayvanlar her zaman kendi doğasına uygun yaşar. Süperegoist insan ise yarı hayvan yarı insan karakterle,  ikisini de soysuzlaştırdığı için “Süperegoist Hayvan” ifadesi en uygun olanıdır.  
 
KAYNAKLAR
David Eaglemenn-Beyin, Domingo Yay.
İsmet Gedik-DOM ve Toplum, Facebook Sayfası.
Yuval Noah Hariri-Sapiens.
Prof. Dr. Lauann Brezendine-Erkek Beyni.
 Prof. Dr. Lauann Brezendine-Kadın Beyni.
 Robert E. Park-İnsanın Doğası.
Politzer-Felsefenin Temel İlkeleri.
Alfred Adler -İnsanın Doğası.
Marks-Kapital 1,2,3Cilt.
Eugene Enriquez-Sürüden Devlete.
Doğan Cüceloğlu-İnsanın Davranışı.
Evrim Ağacı-Maymun, İnsan Arasındaki Ortaklık Oranı
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...