Bir Gün Mutlaka

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Bir gece yarısıydı; birileri kapıya abanmış, acımazsızca yumrukluyorlardı. Atılan tekmeler kapıyı zangır zangır titretiyordu. Kadın yataktan fırlayarak kalktı. Gözlerini ovuştura ovuştura lambayı açtı, kapıya yöneldi.

 
“Kim o?” diye seslendi.
“Polis! Kapıyı aç, yoksa kırarız!”
Kadın kapıyı açtı, polisler onu iterek içeriye daldılar. Açık bıraktıkları kapıdan soğuk ve rüzgâr ıslık çalarak doluştu salona. Çocuklar da gürültüye uyanmış, korkuyla bakıyorlardı etraflarına. Anne ve çocuklar şaşkındı. Dillerini yutarcasına suskundu. "Burası benim evim. Defolun gidin evimden!" diyemedi kadın korkudan.
Polisler evi didik didik arıyor, eşyaları deviriyor, dağıtıyor, fırlatıyor, kırıyor ve ayaklarıyla çiğniyorlardı. Bir şey bulamayınca: "Nerede kocan?" diye bağırdı bir polis. Bir diğeri: "Nerede babanız?" diye sordu çocuklara hiddetlenerek.
Cılız bir ses, belki söylediğini kendisi bile duymamıştı. "Bilmiyoruz." diye cevapladı, titrek bedeninin, titrek sesiyle.
Polis kükreyen, korku salan bir bağrışla üzerine yürüdü çocukların. “Babanızın nerede olduğunu bilmiyorsunuz, öyle mi? Neden bilmiyorsunuz?" diye kalın gövdesinin gölgesini düşürerek çocukların üstüne; tekrar daha korkunç bir ses tonuyla yineledi:
“Babanız nerede?”
Cevap yoktu... Odada; adamın sesi duvarlara çarparak bir tokat gibi iniyordu çocukların korku dolu gözlerinin birer kara zeytin tanesi gibi asılı güzelim mahzun yanaklarına. "Bilseniz de söylemezsiniz. Ben sizi bilmez miyim!" dedi adam, hıncını yerdeki yastıkları tekmeleyerek çıkardı.
Anne kendini toparlayarak: "Defolun gidin evimden!" diyerek bağırmaya başladı. Ağlıyordu... Hıçkırıklar başlamıştı... Avuçlarının içine aldığı başı ve bütün vücudu hıçkırıktan sarsılıyordu. Çocuklar da ağlamaya başladı. Annenin ve çocukların ağlamaları birbirine karışmıştı. Odayı ağlamalar, hıçkırıklarla sarsılmalar sarmıştı. Çocukların annelerine sarılarak gözyaşı dökmeleri anneyi çileden çıkarmıştı.
"Duymadınız mı beni, derhal evimden çıkın!" diye bağırdı kadın. O hışımla yavrularını koruma içgüdüsüyle çullandı polislerin üstüne. Gözlerinde öfke ve nefret vardı.
"Kocamın nerede olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz!" diyebildi ancak. Aslında daha başka şeyler de söyleyecekti ama çocuklarına bir şeyler yaparlar korkusuyla susmuştu.
Gürültüyü, annenin haykırışını apartmandaki komşuları duymuştu ama kimse yardıma gelmemişti. Polisler harabeye çevirdikleri evi bir şey olmamış gibi terk edip gittiler sonra.
Gözlerinde yaş, vücudu kan ter içinde uyandı anne. Telaşla etrafına bakındı. Kimse yoktu. Çocukları her şeyden habersiz, üstlerindeki yorgan kaymış bir hâlde yataklarında yatıyorlardı. Anne, gözyaşlarını parmak uçlarıyla silerek kalktı. Ağlama ve çığlık seslerinin birbirine karıştığı rüyanın etkisinden bir an önce kurtulmak için çocuklarının alınlarına birer öpücük kondurduktan sonra, üstlerini örtüp açık pencerenin önüne giderek gökyüzündeki yıldızlara uzun uzun baktı. Aradan on yıl geçmişti, ama o anı hiç unutamamıştı. Kocasıyla sinemaya gitmişlerdi. Sinema dönüşü sahilde el ele tutuşmuş bir halde saatlerce dolaşmışlardı. Sevecen bir adamdı kocası. Meyvesini yediği dalı incitmek istemezdi. Akşamüzeri eve döndüklerinde kapı önünde bekleyen arabadan çıkan sivil giyimli birileri tarafından kaçırılmıştı. Kocasını son görüşü bu olmuştu. Kocasının zorla götürülüşü hiç aklından çıkmıyordu.
Anne çaresizdi, yalnızdı; üstelik kocasızdı. Çocukları babasız kalmıştı. Birkaç gün önce okuduğu bir gazete kupürü onu derinden yaralamıştı. Yara büyüyerek gözyaşlarına bürünmüş kanıyordu. Emniyet binasının beşinci katından atlayıp intihar ettiğini yazıyordu gazete. Polis şefi, üzgün olduğunu, intiharı önleyemediklerini sahte bir yüz ifadesiyle basına demeç veriyordu.
Hayat anlamsız, her şey bomboş gibi geliyordu anneye. Çocuklar olmasa ne yapardı? Nasıl dayanırdı bunca acıya? Her şey uzun bir zaman dilimine yayılmasına rağmen kocasını unutamıyor, çocuklarının babasız kalmalarına dayanamıyordu.
Yüreğinin derinliklerinde son umudunu da bir gazete kupürüne kaptırmıştı. Her şey sanki bir anda olmuştu. Var ve yok olmak arasındaki o küçük zaman içinde. Çocuklarıyla yalnız başına kalmıştı, kimsesi yoktu. Yalnızlık duygusu ürkütmüştü, içi titredi, ağlamayı bir kat daha artırdı. Kocasının yokluğuna üzülmüştü.
"Yürekli biriydin sen, paylaşmasını bilirdin, yenilmez iraden vardı, seninle gurur duyuyorum. Çocukların da seninle gurur duyacak. Seninle mutluydum ben be adam. Şimdi de gururluyum." Yüreğinden geçenler, dudaklarından odaya yayıldı, oradan açık pencereden dışarıya süzüldü, yıldızlar karşıladı yüreğini.
Anne başını kaldırarak yıldızlara baktı. Yıldızlar da anneye. Anne daha bir güçlüydü kancık yalnızlığa karşı, yıldızlar daha parlak. Yüreği dudağında en dipteki yıldıza bakarak:
 "Ben bir bahar yeliyim," dedi seslice. "Bana hep derdin: ‘Kapama pencereni,’ Bak pencerem açık. Ama ne esen bir yel kaldı pencereme ne de kapıyı çalarken elinde gül getiren bir dost."
Sitemim dostlara olsun, tesellim ise Bir Gün Mutlaka...
Ozan Yayıncılık Mendil Sen Kokuyordu Öykü Kitabından
Not: 2012 yılında İsveç’te Birincisi yapılan Tavkirar Şiir ve Hikâye yarışmasında, Hikâye dalında Bir Gün Mutlaka! Adlı öykü Birincilik ödülü almıştır.
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...