Milliyet, Ulus ve Çoğulcu Ulusalcılık
Tüm bunlar bize şunu bir kez daha hatırlatıyor. Demokrasiden yana her siyasal düşünce, dinde gerçek, doğru rönesans ve reformlar yapılmadan, bir adım ileri gidilemeyeceği bilinmelidir.
Tüm bunlar bize şunu bir kez daha hatırlatıyor. Demokrasiden yana her siyasal düşünce, dinde gerçek, doğru rönesans ve reformlar yapılmadan, bir adım ileri gidilemeyeceği bilinmelidir.
Aleviler; Anadolu’da 1235’ten 1700 yıllarına kadar Selçuklu ve Osmanlı’ya karşı, büyük küçük çeşitli şekillerde savaşıp karşılık vermişlerdir. Bölge toplumları ve farklı devletlerden, Alevileri destekleyen samimi bir müttefik olmayışı, Osmanlı karşısında yenilmeleri kaçınılmaz olmuştur. Yenilgiler sonucunda Alevilerin bir kesimi 1919’a kadar Bektaşilik adıyla yarı legal şekilde yaşamaya çalışırlarken, büyük çoğunluk yeraltına çekilip inançsal, siyasal ve diğer faaliyetlerini illegal olarak yürütmüşlerdir.
Bir ülkede her on yılda bir muhtıra, darbeler yaşanıyorsa, bunu yapanların içte bir avuç kalpazana, dışta emperyalistlere hizmetten başka bir anlama gelmiyor. İstisnai ve olağanüstü durumların dışında birazcık akıl sahibi olan devletler, kendi halkını zapturapt altına alarak yönetmeyi düşünmemiştir. Türkiye’nin sürekli darbeyle yönetilmesi, evrensel insan hak, hukuk ve ahlaktan yoksunluğun en somut kanıtıdır.
Tarihsel kaynaklardan ve Alevilerin yaşamlarından anlaşılacağı üzere, İslamcı bölge devletleri, Aleviliği yok etmek için elinden gelen her türlü katliamı uygulamakta en ufak utanma duymamıştır. Bunda istediği sonucu alamayınca, bu defa Aleviliğin özünü bulanıklaştırmak için maddi, makam ve rüşvetle teslim aldığı bazı Alevilere, Alevilik İslammış gibi birtakım kuralları, Alevilik olarak zorla kabul ettirmiştir. Böylece Alevi olan olmayan milyonlarca insanın bilincinde, derin bulanıklık yaratmayı başarmış durumda.
Kültürel sosyal yapının sebep sonuç ilişkilerini masaya yatırıp, kendisini sorgulayarak ortaya çıkan sonucun gereğini yapan insan kültürlü, demokrat ve çağdaştır. Bunu yapmayan her birey düşünce ve duygularında birçok olumsuzluğu barındırırken, kendisini sütten çıkmış ak kaşık görendir. Çoğu insandaki bu psikoloji, aşağılık veya yükseklik kompleksinin sonucudur. Bilindiği üzere herhangi bir konuda, kişilere yöneltilen eleştiriler bomba etkisi yaratır. Bu yüzden eleştiri özeleştiri kültürü çoğu toplumlarda doğru düzgün oturmuş değildir.
Çağa uyum sorunu yaşayan toplumların en belirgin özellikleri, sürekli kendi içinde ve çevresiyle birbirini çekiştirme, karalama, aşağılama, kavga ve çatışmaları yaşamalarıdır. Aynı zamanda devleti ve tolumu yönetmek isteyen siyasi partiler, kendi adalet ilkelerine dahi sadık kalmadan, çıkarları doğrultusunda hızlı şekilde değişken, kaygan, ilkesiz politika yürütürler.
Solda birlik; sol düşüncede samimi ve ilkeli olanlar için hayati öneme sahiptir. Çünkü Anadolu coğrafyasındaki yaşam ele alındığında, İslami ırkçı tüccar burjuva zihniyeti, bölgede egemen olduğu günden itibaren, toplum yaşamını cehenneme çevirmekten başka bir icraatı olmamıştır. Ve her geçen gün daha da çirkinleşerek insani yaşamı yok etmekte ısrarını sürdürüyor. Böyle bir gerçeklik içerisinde demokrasiden bahsedip, marjinal siyasetle kendine göre gerekçeler ileri sürüp solda birlik iradesi göstermemek, demokrasi ve sola düşmanlıktan başka bir anlama gelmez.
1914 öncesi dünya toplumlarının büyük çoğunluğu İmparatorluklar tarafından yönetiliyordu. O günün şartlarında asker sayısı daha fazla ve bu askerleri besleyecek ekonomik güce sahip olanlar, bölgesel düzeyde sınırları belirleyip kendi mantığına göre yaşamı şekillendiriyordu. Buna askeri olarak itiraz edebilecek farklı imparatorluk olursa, zaten savaş açıp ya yenilirdi veya galip gelerek kendisi benzer hükümranlığı sürdürürdü. Dünya genelinde yaşanan bu egemen barbarlığa, diğer hiçbir imparatorluk siyasal olarak itiraz etmezdi.
Tarikatlaşma; Alevilerin anladığı gibi yalnızca inanılan dinin simgelerini taşıyıp, kurallarını uygulamak değildir. İnsanın gerçek yaşamına dokunmadan, farklı güçlerin sahte demokrasi, laiklik, modernliğine bağlı, retorik ifadelerle oyalanıp pasif yaşamakta gericileşip tarikatlaşmadır.
İnsanı geri, ukala veya kısmi gelişmiş düşünceyle yaşamasının tek nedeni, dünya devletlerinin tek tanrılı dincilikle birlikte, kapitalist doyumsuz egoyu, temel eğitim ve kültür olarak öğretmeleridir. Ve bunun dışındaki farklı düşünce veya kültürleri önemsiz, geçersiz saymak, adeta insanı anasının karnındayken ukalalaştırmaktır. Üstelik ukala düşünceyi devamlı kılmak için maddi, askeri güç kullanılması, insanlığın namus ve şerefiyle oynamaktır. İnsanlık yaşamında bu gerçeklik varken adalet, ahlak, onur, şeref sahibi olunduğunu düşünmek, en büyük düşüncesizlik ve kişiliksizliktir.