İhanet

Murat Özgöl kullanıcısının resmi
Bir yaz akşamıydı. Güneş çocukların göz bebeklerinde kaybolup gitmişti, yıldızlar yeni yeni gökyüzünde görünüyordu.

Cırcırböcekleri ötüyor ateşböcekleri eski bir gemicinin işaret feneri gibi yanıp sönüyordu. Tabiat uykuya hazırlanırken, alışık olunmayan ayak sesleri taşıyordu geceye. İntikama yürüyen kendinden emin ayak sesleri.
Geceye gizlenenmiş görüntüsü veren toprak damlı köy evlerinde, her zamankinden farklı bir sessizlik vardı. Ve kulaktan kulağa yayılan, çok uzaktan gelen atlıların ayak seslerinin yankıları… Gaz lambalarının loş ışığı odaları aydınlatırken, acıkmış çocuklar annelerinden yemek istiyordu. Yaz olduğunda köy işleri yoğundu, erkekler tarlalarda yorgun argın dönmüşlerdi. Tırpan ve tırmıklarını evin samanlığına bırakmış kendilerini zar zor eve atmışlardı. Yorgunluktan yemek yiyecek halleri yoktu. Önce biraz dinlenip sonra Allah ne verdiyse yiyeceklerdi.
 
Karanlık iyice bastırmıştı. Uzaktan at kişnemeleri ve nal sesleri duyuluyordu. Karanlığı yırtarak ilerliyordu karartılar. At Nallarının çarptığı sert taşlar, geride ateş kıvılcımları bırakırken, köyün içine dörtnala girdiler. Atlıların karanlıktan yüzleri görünmüyordu. Şaha kalkmış atların üstünde tepeden tırnağa silahlı oldukları belli oluyordu. Fişeklikleri çapraz bağlanmış tüfeklerin namluları gökyüzüne bakıyordu. Atlılar heybetliydi. Gecenin içinde usta bir heykel tıraşın elinde çıkmış heykel gibi duruyor, başları yıldızlara değecekmiş gibi geliyordu insana. Atlar burunlarından soluyor, etraflarında dönüp duruyorlardı. Yatağını arayan ırmak gibi, gidecekleri yönü bulduklarında, akıp gideceklerdi gecenin içinde.
Atlılar biraz bekledikten sonra atlarını köyün dışında ki eve doğru hızla sürdüler. Evin önüne geldiklerinde atlarından aşağıya atladılar. Tek odası, tandırı ve ahırı olan evin girişi birdi. Taştan örülen evin üstü topraktı. Odanın küçük penceresi, naylonla kaplıydı. Tahtadan derme çatma bir kapısı vardı. Tek tekme darbesiyle yıkılacak gibi duruyordu. Köyün dışına kurulan ev bir tepenin eteğine utanır gibi yaslanmıştı. Utancını karanlık gece bile gizleyemiyordu. Taş duvarlı ev ihanet utancını barındırıyordu koynunda. Bu yüzden köyün dışında tek başına ve yalnızdı.
Silahlı adamlardan biri kocaman elleriyle kapıyı dövdüğünde, çürümeye yüz tutmuş kapının çıkardığı ses karanlığın içinde yankılandı. Biraz sonra kapıyı zayıf bir adam açtı. Orta yaşlarını çoktan aşan adam, güneş yanığı teninin içinde kurumuş ve kamburu çıkmıştı. Gözlerinin feri sönmüş adam boş gözlerle bakıyordu etrafa. Karşısında silahlı adamları görünce, gözbebekleri büyüdü. Korku gözlerinden yüreğine aktı ve bütün bedenini teslim aldı. O an hiç doğmamış olmayı diledi.
Gelenlerin kim olduklarını anladı, artık yapabileceği bir şey yoktu. Korkuyla hep bu anı beklemişti. Şeyh Sait'e ihanet ettiği günden beri geceleri uyuyamıyordu. Rüyasında hep kurşuna dizilirken kan ter içinde uyanıyordu. Bir tas su içiyor, yıldızlara bakıyor Allah'tan af diliyordu. Karısı onu teselli etmeye çalışıyor, onun korkusuysa gün geçtikçe dağ gibi büyüyordu. Korku gelip yüreğine yerleştiğinde artık geceye sığmıyor, güneş doğana kadar sigara üstüne sigara içiyordu.
Şeyh Sait'e yaptıkları ihaneti düşündü. Akrabası olan Binbaşı Kasım'la nasıl birlik olup Şeyh'i tuzağa düşürdüklerini hatırladı. Şeyh'in atının önüne geçip gemleri tutuğunda, Şeyh'in son bakışı yüreğinde derin acılar bırakmıştı. Acılar zamanla korkuya dönüşmüş gün be gün yüreğini çürütmüştü. Eğer ihanetleri olmasaydı, yüzyıllardır ezilen bir kalkın kurtuluşu an meselesiydi. Bunları düşündüğünde korkusu daha da büyüyordu. Çünkü biliyordu ihanetin bedeli ölümdü ve o an gelmişti.
Kasım işin başından beri direnişi kırmak için Şeyh'le berabermiş. Son darbeyi vurarak Şeyh'in kurtulmasını önlemiş, esir düşürerek düşmanlarına teslim etmişti. O bunları düşünürken silahlı iki adam onu evden uzaklaştırdılar. Dizlerinin bağı çözülmüş yürüyemiyor, adeta yerde sürüklenerek gidiyor, ağlayarak yalvarıyordu. Çok pişman olduğunu, Kasım'ın onu kandırdığını söylüyordu. Daha doğrusu mırıldanıyordu, çünkü korkudan sesi hançeresine düğümlenmişti.
Babasız kalacak çocuklarını düşünürken, direnişçilerin geride kalan çocukları düştü aklına. Samanlıklara kapatılarak yakılanlar, diri diri azgın nehirlere atılanlar, süngü ucunda can verenler ve sürgün yolunda ölenler.
Sustu. Artık hiçbir şey konuşmadan yürüdü. Kaderine razı olmalıydı. Kurbanlık koyun gibi usul usul yürüdü silahlı adamların önünde. Durduklarında ağzı dudakları kurumuş, Konuşmaya takati kalmamıştı. Artık ihanetin bedelini ödeme zamanı gelmişti. Tarih boyunca hep böyle olmamış mıydı?
Onu götüren silahlı adamlar hiç konuşmuyor, sadece yürüyorlardı. Evin yanındaki dereye ulaştıklarında durdular. Tüfeklerini omuzlarında indirip mermiyi yatağına sürdüler. Şakırdayan mekanizmanın sesi gecenin sessizliğini bozdu. Ay nefesini tutmuş, her şeyin tanığı yıldızlar, şahit oldukları büyük katliamı unutamıyordu.
Hiç konuşmayan silahlı adamlardan biri, her şeyi tek bir cümleyle özetledi. '' Neden Şeyh'e ihanet ettin.'' Sorunun cevabını beklemeden tüfeklerini ateşlediler. Kanlar içinde yere yıkılan adamı arkalarında bırakarak, atlarına atladılar. Geldikleri gibi geceyi yararak, dörtnala köyün dışına sürdüler atlarını. Karanlıkta sır olup gittiler.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...