üşüyor çocuklar
Van'da çocuklar üşüyor; insanlık donuyor
Van'da çocuklar üşüyor; insanlık donuyor
Kaç çocuk sokaklarda titremektedir? Henüz çetelesi bile tam olarak tutulmamıştır. Öyle ya; bu görmezden gelmeler, kış günü evlerinde sıcaktan terleyen beylerimizin işine daha çok gelmektedir.
İstanbul’da sokakları yatak gibi kullanan çocukların sayısının 1641 olduğu söylenir, rivayet gibi kulağımızı çınlatır bu sayı.
Aşağıya aldığım paragraf çok önemli;
“Davacının sunduğu kitap ve yazılarda görüldüğü üzere yazarların çoğu genellikle Ali’den “Allah’ın Aslanı” ve buna benzer şekilde bahsetmektedirler. Bazı şiirlerde daha değişik ifadelerin bulunması Aleviliğin İslam’ın dışında olduğu anlamına gelmez.” derken kendince bir yorum yapmakla kalmayıp aynı zamanda çok önemli bazı gerçekleri sizlerden saklamıştır, nedir bu çok önemli gerçekler:
ÖZGEN SEÇKİNÖzgen Seçkin, 1951’de Artvin’in Şavşat ilçesine bağlı Yavuz Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyünde; ortaokulu Şavşat’ ta ve Ardanuç’ta okudu; liseyi Artvin’de ve Çankırı’da tamamladı. Bir zaman kendi kurduğu YABA (Yayın Basın Ajansı) adlı yayınevini yönetti. O günlerde Soluk ile Gündeş Kırkbinler adlı iki derginin çıkmasında katkıda bulundu ve yazı işleri müdürlüklerini üstlendi. Gazi Eğitim Türkçe Bölümünü bitirdikten sonra liselerde edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik yaptı.
İlgi müzekkereniz incelenmiştir.
İslam dini, çeşitli coğrafi bölge ve kültür muhitlerinde farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bu yorumlar şekillerine veya ilk yorum sahibine nispet edilerek farklı isimlerle anılmaktadır. Alevilik de İslam kültür tarihi içerisinde yer alan tasavvufi-kültürel yorumlardan biridir. İslam dünyasının genelinde kullanılan “Alevi’ kelimesi, sözlükte “Ali’ye mensup”, “Ali’ye bağlı” demektir. Hz. Ali ise, Hz. Muhammed’in damadı olup, vefatından sonra İslam Halifesi olmuştur.
Dava başlıyor hâkim soruyor:
Hâkim: Sinan Bey bir dilekçe vermişsiniz ne söyleyeceksiniz?
Sinan Işık: Efendim ne istediğimi dilekçemde açıkça belirttim, başkada bir diyeceğim yoktur.
Hâkim: Peki ama benim size diyeceğim var.
Sinan Işık: Buyrun sayın hâkimim.
“SİZ MÜSLÜMANSINIZ, VAYNAHT (Weinacht) KUTLAMAZSINIZ, SİZİN DİNİNİZE GÖRE GÜNAHTIR O NEDENLE VEREMİYORUZ”
Adam haklıydı fakat o an ne olduysa bilemiyorum dedim ki;
“TAMAM AMA BEN ALEVİYİM, CAMİYE GİTMEM, NAMAZ KILMAM, ORUÇ TUTMAM, ZATEN TÜRKİYE’DE DE BU YÜZDEN KATLİAMA UĞRUYORUZ, MARAŞ VE ÇORUM’U DUYMUŞSUNUZDUR” dedim.
Tabi ki o an için ağzımdan öylesine çıkmıştı bu sözler, yaş yirmi, bilinç sıfır, ayrıca karşımda duran kişi bir devlet memuru, Alevi’yi belli ki hiç duymamış.
Biri gerillada diğeri askerde iki evlat vermişti toprağa.
Hiçbir trajediye sığmayan bu acıların gölgesinde çocuklarının bulunduğu yıldızlara gitmeye hazır bir hali vardı.
Usulca ocağın üstüne astığı iki çocuğunun fotoğraflarına bakarak, "bilinmeyen ve ilkel" diye alay edilen diliyle mırıldanmaya başladı:
-Biriniz kollarım, diğeriniz ayaklarımdınız, şimdi elsiz ve ayaksız nasıl kafa tutabilirim bu yoksul hayata. Hanginize daha fazla yanayım bilmiyorum, kusura bakmayın ben anneyim!
Sonrasında sessizliğin içindeki o uğultuların ardından sürüklenip gitti.
Almıştı bizi bizden ve başımızı döndüren serüvenlerin ilki olmayı başarmıştı o ateş böcekleri.
Ve bir sabah bir daha gelmemek üzere terk ettiler bizi.
Rüyalarımıza geldiler sadece.
Ve bir de; belki bir gün yeniden gideriz çocukluk denen o büyülü ülkeye diyerek düşler kurduğumuzda göz kapaklarımıza saklandılar.
Oyunların o çocuk dünyamıza kattığı sevinçlerin keyfini bulamayacağımızı bilmeden büyüdük hızlıca.
Gece ay ve karanfil kokusu düşünce yüreğimize, pencereden bakmak düştü payımıza sadece.
Büyümek istedik, büyümek ama olanca hızıyla.
Arabanın teybinde Dengbej Hemé Heci'nin o duygu dolu güzelim klamları çalıyordu. Dinledikçe insan, bizleri değişik düşünce ve hayallere götürüyordu.
Kürtler ve diğer barışçı halklar kendilerini korumak ve doğuştan gelen haklarını koruyup kollamak için yerleşim, bölgelerinden uzak ve yaşam koşulları güç ve zor olan mekân alanlarını seçmelerindeki yegâne amaçları kendilerini korumaya aldıkları ölçüde değerlerine sahip çıkmayı sürdürebilirler.
Dolayısıyla, amaçlarına göre bulup konumlandıkları yerler sarp dağ yamaçlarını kendilerine daimi mesken olarak seçmişlerdir.