İnsan, Kültür, Felsefe, Siyaset ve Aleviler-1-
İnsan Kimdir?
İnsan Kimdir?
şaşırtıcı, güzel sürprizler
hazırlar insana.”[1]
Soru(n)lar(ımız)ın kavranabilmesi için bir girizgâh, saptamalar dizini gerekli.
Global ve küreselleşmiş bir dünyada biyolojik, düşünsel, kültürel, siyasal, ekonomik, teknolojik, askeri açıdan, akıl alamayacak derecede hızlı değişimler yaşanmakta. Çoğu zaman teknolojik üstünlüğe sahip ülke ve toplumların dahi, bu hızlı değişimi yakalamakta zorlandıklarını görüyoruz. Yine de bu ülkeler insanlığın yaşamını belirlemeye devam ediyor. Mevcut gerçeklikten yola çıktığımızda her devlet, toplum ve bireyin aynı performansı göstermesi beklenemez elbette.
Müslümanların, demokrasiye düşman olduklarını ifade etmek, toptancı bir anlayış gibi gelse de kültürlü kültürsüz, her Müslümanın aile ve çevreyle olan ilişkileri detaylı incelenirse, demokrasiyi kolayca kabul etmeyeceği görülecektir. Örneğin Demokrasi; her koşulda evrensel ve bireysel temel insan haklarını tanıyıp, her türlü ırkçılıktan uzak, kadın erkek eşit yaşam olduğunu, kadını erkekten aşağı gören İslam’a inananlara bu nasıl kabul ettirilebilir?
gökten ayet inmedi bize.
Onu biz kendimiz
vaat ettik kendimize.”[1]
Belirsizliklerin, karamsarlıkların, yalnızlıkların, yabancılaşmaların hülasası kapitalist yıkımın “yeni normal” vaazlarıyla ambalajlanan pandemi günlerinde; umut(suzluk) ile gelecek(sizlik), üzerinde en çok konuşulan mesele ve elbette boşuna değil; hatta bir zaruret…
Sendika kelimesi; Fransızcadan, Türkçeye ithal edilen on binlerce sözcükten sadece bir tanesidir. Sendika ve sendikacılık 1700 yıllarında Fransız, İngiliz, Alman, Rus ve diğer Avrupalı sosyalist işçi sınıfının ortak adı olan, komünlerin icadı siyasal, sosyal hukuksal yapıdır. Sendikacılık Marksist felsefi düşünce olduğundan, demokratik yapıya geçemeyen ülkeler, sendikacılığı sosyalist düşman olarak gördüler ve görmeyi sürdürüyorlar. Dünya emekçileri üzerinde etkisini her geçen gün yükselten sendikacılık, dinci ve ırkçı devletleri büyük paniğe sürüklemiştir.
Aydın Kelimesi: Türkçe ay, ayıd kelime kökünden türetilmiştir. Ay ışığının dünyayı aydınlatmasıyla bağlantı kurularak, bilgili insanın çevresini bilinçlendirmesi demektir.
Aydın Sorumluluğu: Bilgi ve ahlaki yeterliliğe sahip kişi veya kişilerin, haklı olan her düşünce, kültürden insanların yanında olmayı, kendisine doğal görev sayan insani duruştur. Basit, bireyselci çıkar çevrelerine öncülük yapıp akıl vermek, aydın değil bilgi ve maddi tüccarlıktır.
mutfaktan çıkıp
ülkeyi yönetmesidir.”[2]
√ İşe “ataerki”ni tanımlama girişimiyle başlayayım: Tarihin verili bir momentinde (bu momentin ne olduğu ya da önce hangi coğrafyada biçimlendiği burada tartışma konusu değil), belirli tarihsel koşullar altında biçimlenen yaşlı ve otorite sahibi bir erkekler grubunun kadınlar ve gençler üzerindeki sistemli, kalıcı yaptırım gücüne dayalı iktidarı.
Dünyada özellikle düzenli inanç eğitimi, devleti olan her toplumda farklı zamanlarda başlayıp, günümüze kadar resmi veya özerk şekillerde devam ediyor. Alevilerin düzenli inanç eğitimleri Med, Pers, Sasani İmparatorluklarında gerçekleşti. Bu imparatorlukların inanç değişimi yaşamaları, Alevilerin bir daha düzenli devlet destekli, inançlarının özüne uygun eğitim imkanları kalmadığı gibi, İslami gericilik sürekli dayatıldı.
İnsanlığın varoluş tarihi tüm yönleriyle gerçekçi, doğru öğrenilmediği sürece, insanlar varsayımlar üzerine içgüdüsel düşünürler. İçgüdüsel duyguyla yaşam, kişinin kendisiyle ve çevreyle devamlı çatışmasına sebep olur. İnsandaki bu içgüdüselliği tedavi eden tek kaynak, dil ve felsefedir. Dikkat edilirse insanlık ve dilin evrimini çarpıtan tek anlayış, semavi dinlere inananlardır. İnsana kimlik, kişilik kazandıran dilin ilk tarihi ile, semavi dinlerin tarihi incelendiğinde, ikisi arasında altmış bin yıl fark vardır. Dil; başta insana kendisinin ne olduğunu öğretendir.