Gözlerin mavidir çocuk
Adın Deniz olsun senin
Gülpembesi yanakların
Adın Deniz olsun senin
Gülpembesi yanakların
Mavinin rengine boyar kanayan düşlerini kadın
engin düşünceler de kırlangıç yüreğidir bazen
pırpır eder sol göğsün altında bir yer
Ne düşündüğünü bilemezsin o an
Çünkü bir kadının ne düşündüğünü
Kimse bilemez…
Belki de kuşların, çocukların ve kelebeklerin
Diyarında gezer sessizce
Kırılgan bir umut taşır gözleri
Biraz da hüzündür bakışları
Oysa kadın aşktır
Hayatı yaşanılır kılan
Cehenneme dönen dünyamız da…/Murat Özgöl
Lixabê de bigire, hespê min bikişîne
Berqefa li ser şîne, dorhêlê wî meşîne
Û xwe jî gon kumete, bîjî lê honandîne
Keça min ez rêwî me, oxirke min bişîne...
Dîsa li min kele kele, agirê wî min dixwaşîne
Welatê xerîbîyê, tim jane tim dêşine
Qet rûyê xwen tirşneke, tu bavê xwen rêwîke
Ezê rabim vir herim, negirî dilê min neêşîne
Hespê min bêzengû ye, hevsarê wî tuneye
Ezê rabim dûr herim, li bavê te guneye
Nîgareke xwen bîne û têxe paşila min
Ezê tim lê binhêrim bêjim dil zaneye
Narçiçekleri taşır Dicle’ye Fırat
Mem u Zin’in gözlerinde tutuşurken aşk.
Aşk ki künyesidir yüreğine kazılan yiğidin
Okunur söylencelerde, dengbejlerin diliyle.
İçinde güneş taşıyan çocuktur Vangölü
Sereserpe uzanan Tamara’nın düşlerine
Bir isyan çığlığında…
Ve ninnidir Geliye Zilan annelerin dilinde
Kaç çocuk yetim büyüdü
Kaç uyku bölündü kan ter içinde.
Gözyaşlarım
Aksın
Kahredici
Çorak topraklara
Ola ki yararı ola
Belki
Çekip gider soyka yerler
Güzel bir hâl alır
Verimleşmiş mükemmel geniş topraklar
Burnumda tüten
Bahar’ı özledim
Ömrü kısa
Kelebeklerin ardı sıra
Hep koşmak
Dallarda tutup gülleri sevmek
Güleç yüzle bağları girmek istiyorum
Söken şafaklarda
Esintili kuşluk vakti
Sürülen tarlalarda yükselirken buğu
Çiftçilerin mutluluğuna tanık olmak istiyorum
Bol güneşli
Devrim yolcusu
Dağların kartalı
Gökyüzünden süzülen
Önder İbrahim’in gür sesi
Akşamın güneşi kızıllığını
Düzlüklere, tepelere çalarken
Yüreğinde iffet, namusu, onur; Munzur’un vadisi
Tüm Dersim koynunda, korku sardı şu bozuk düzeni
Demir kanatlı
Bronz gagalı
Kayaların, yamaçların
Kandil’in soylu kartal’ı
Gün batımına kalmadan
İndi kışlalara, tabyalara, mevzilere
Pençelerini geçirdi, leş yiyen akbabaların beynine
Bakmayın onun yaşına, başına; o çoktandır bu savaşta
yürüyorum yağmalanmış kentler de
gül değil ucunda süngülerin
gözlerim hasatsız bir mevsim
yüreğim kendini arayan tarla kuşu
yurdu talan edilen...
bir dünya düşlüyorum kansız, sömürüsüz
en çocuksu yanımla...
barış kokan şafaklar
umut taşıyan anneler
gözbebekleri gülen çocuklar düşlüyorum.../Murat Özgöl
yavru bir kedi gibi
annemin koynuna saklardım düşlerimi
tırmalarken yoksul sokaklar yüreğimi...
tezek sobasında kaçak tütün kurutur
içine düşlerini sarardı babam
ve nasırlı ellerinde
yorgun bir hayat yaşlanırdı......
sonra saklambaç oynardık
sobelenmezdik hiç
saklandığımız yerde büyürdük usul usul.../Murat Özgöl
Dizinin dibine otururdum dedemin
Çözülürken dili söylencelerin
Hain, ağacın kurdudur derdi evlat
İçten içe kemiren beyni
Mir Bedirhan’ların özgürlük düşüyle başladı
İhanet ihtirası Yezdanşer’lerin
Bu gün dünün aynasıdır
İhanet çemberinde kaybolurken
Ateşten düşlerimiz
Kapattım şimdi kalbimin tüm kapılarını
Ey soyumun soysuz itleri! …
Yedi kilit vurdum kalbimin kapılarına artık
Kan nehirleri akıyor üstüme
Düşlerim kan kızılı
Bir zaman makinesine hapsolmuş insanlık
Acının girdabında yolunu kaybederken
Kirli eller geziniyor
En mahrem yerlerinde insanlığın
Çocuk çığlıklarında şarap testileri
Kadehler devriliyor kan renginde
Hiçbir şey yokmuş gibi
Sabah evlerinde çıkıyor
İçi boşaltılmış kurmaca hayatlar
İpe dizilmiş tespihtir gözleri
Kopan ipte darmadağın olan