İçimde hüzünlü küçük bir çocuk
sokulsan çok şeyler paylaşacaktım
başımı omzuna öylece koyup
orada dakikalarca ağlayacaktım...
bir gece kendimi içkiye verip
suçunu aldığım şaraba atıp
saatlerce seninle sevişip
ruhumu aldatacaktım...
sokulsan çok şeyler paylaşacaktım
başımı omzuna öylece koyup
orada dakikalarca ağlayacaktım...
bir gece kendimi içkiye verip
suçunu aldığım şaraba atıp
saatlerce seninle sevişip
ruhumu aldatacaktım...
Bir rüzgârdır
Kasıp kavura
Gülleri dalından ayıran
Ocakları söndürüp
Külleri savuran
Her yeri diyarı cehenneme çeviren
Bir rüzgârdır
Lodoslama essen
Çevreyi yakan, yıkan
Henüz umutların
Tükenmediği anlar
Davranışları bozuk
Bir deyyusun hâli sınır ötesi
Sınır berisi, insanların içini karartı
bu ne hırçın hayat böyle
mola verecek bir yer olsa
sırtımı sağlam bir kayaya dayayıp
korkmada,güven içinde
bin yıl uyusam uyanmadan.
kuş olsam uçurumdan uçuruma
kanat çırpsam gök yüzünde
gökten bakınca cennet misali
munzur suyu nede güzel işlemiş
değişmez sanılan dağları
milyonlarca kez biçim verip.
bir yerinde kusur bulamazsın
gezmeye kıyamazsın
yamaçtan yürüsem taşları oynar
dereden yürüsem suları bulanır
yol yapsan nakış'ı bozulur.
örümcek olsam her kovuğunda
bin yıl uykuya yatsam
yıldız geçidinde arasam seni
hangi yıldız senin söyle gülüm
arasam tarasam milyonlarca sını
hangisi daha parlak göster bana.
hergece çıkayım kaya başına
tuttuğun yıldızı göster bana
sessiz gecelerde dağ başlarında
yıldız geçidinde bulayım seni
en parlak yıldız seni andırsın
bulutlu gecelerde özlem duyayım.
başını yasladığın kaya mezarın olsun
varsın orman bürüsün üzerini.
siper aldığın meşe vuruldu gülüm
kaç defa vurulursa vurulsun
yeniden yeşerir umutlarımız gibi
yeniden yeşerir kavgamız gibi
Gecenin çıplaklığıyla buluştu ellerim
Yıldızlar dil çıkarıyor şiirime
Haylaz bir çocuk gibi…
Ay suskun siyahın içinde
Dokunurken hüznün kalbine
Ateş böcekleriyle sevişiyor dizeler…
Her yer yangın
Ateşe dokunanlar donuyor
Ve ömrünü ellerine almış
Kayıp masallar geçiyor
Gözlerinde dünyanın…
O kayıp masallar da
Fırtınalar koptu serçe yüreğinde
Ardın da yıkık kentler
İpler de aydınlık düşünceler
Ve sıcak düşler bıraktı…
Bu düzendir dert getirmiş,
Nice yaraları eşmiş;
Filizleri kırıp geçen,
Delidolu karayelmiş.
Yaram derin sinemdedir,
Sızıntısı her yerdedir,
Ne olur? Bana ol çare,
Yiğidim umut sendedir.
Çok yıllanmış bir yaradır!
Her şeyi ayan-beyandır,
Öyle kötü bir halı var,
Maziden miras kalandır,
İşçi- köylü dert ağlıyor,
Halk perişan, can acıyor…
Cihan’a çakallar dolmuş,
Yoksula huzur vermiyor,
Bu düzenden aldım yara,
Ar û namus olmuş para,
Anılarını alıp sadece
Bırakarak bütün alışkanlıklarını
Çıktılar köyden
Son kez
Kayalıklara baktı çocuk
Düşlerinin sızısı iki damla yaşla
Süzüldü yanaklarına
Komşu çocukların sesleri
Karışıp kuzu seslerine
Kayalıklara vurdu
Yankısı çınladı kulaklarında
Örtemedi karanlık
Çocukları, kuzuları, kayalıkları
Uzaklaştı kamyon
Annesinin eteğine gömdü yüzünü
Ağladı
Sustu
Yutkundu
“Oyunlarım kaldı kayalıkta anne”
Dedi usulca
Babamın hayatında acılar
Acılarında tatlı öyküleri vardı
Ve acımasız bir hayatla sınandı yüreği
Sınırda kaçakçı
Tarlada ırgat
İnşaatta amele
Fabrikada işçiydi babam…/Murat Özgöl
Yüreğim sancılandı, ruhum karalar bağla
Oğul dedim hiç ses yok, gözyaşlarım hep çağla
Vicdansızlar ne anlar? Karakaşlım vurulmuş
Hasan Ferit’im yerde, ağla gözlerim ağla
Gülsüyü kan deryası, kurban olsun anası
El vurmayın yavruma, çok derindir yarası
Yiğidim kaldır başını, sarılayım boynuna
Haber salın zindana duysun gelsin babası
Ben oğlumu alayım, çünkü ben bir anneyim
Tabuttun üstüne de, eşarbımı sereyim
Giden benim canımdır, onur, şeref bilendir
Faili de devlettir, katilini göreyim