DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI XVIII

Görülmüştür kullanıcısının resmi
"Okumak son derece esrarengiz bir edimdir. Seyretmenin herhangi bir biçimi tarafından, ikame edilmiş değildir kesinlikle, ileride de edilmeyecektir. Seyir tümüyle farlı bir girişimdir, ödülleri de farklıdır. " Ayhan KAVAK 2 Nolu T Tipi Hapishane A-17 Tarsus/MERSİN

 
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI
XVIII
Madde 271: Le Guin Zihinde Bir Dalga’da şöyle der: “Okumak etkin bir iştir. Öykü okumak öyküye etkin biçimde katılmak demektir. Okumak öyküyü anlatmaktır, kendine anlatmak, yeniden yaşayarak, yazarla birlikte sözcük sözcük, cümle cümle, bölüm bölüm yeniden yazarak anlatmak… Kanıt istiyorsanız, sevdiği öyküyü okuyan sekiz yaşındaki bir kızı izleyin. Tamamen yoğunlaşmış, gergin, şiddetli biçimde canlıdır. Avlanan bir kedi kadar dikkatlidir. Yemek yiyen bir kaplandır.
                Okumak son derece esrarengiz bir edimdir. Seyretmenin herhangi bir biçimi tarafından, ikame edilmiş değildir kesinlikle, ileride de edilmeyecektir. Seyir tümüyle farlı bir girişimdir, ödülleri de farklıdır.
Madde 272: Le Guin, Woolf hayranıdır. Bu yüzden bolca değinilerde bulunur: “1926’da yazdığı bir mektupta Woolf roman yazarken “bir dünyadan yola çıkıldığını söylemişti. “Derken, bu dünya hayal edildikten sonra, birdenbire insanlar gelir” (Mektup 1618). Önce mekan, durum, ardından olay kurgusuyla birlikte karakterler gelir…
                Fakat hikaye anlatmak tempoyu tutturma meselesidir- dansçının dansa dönüşmesi gibi ritme dönüşme meselesi.
                Okumak da aynı süreçtir, ama yorucu değildir, çok daha kolaydır. Çünkü ritmi vuruş vuruş keşfetmek yerine kendinizi ona bırakır, kaptırır, dansın sizi dans ettirmesine izin verirsiniz…”
Madde 273: Yazma ediminde bulunanlar veya bu hevesi içinde yaşayanların okuma-yazma hususlarının inceliklerini öğrenmek açısından birçok yazarın deneyimlediklerinin dışında özellikle Le Guin’in saptamalarını içselleştirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Her yazarın bu yönlü deneyimi ve yol göstericiliği ön açıcıdır. Daha fazlası “Zihinde Bir Dalga”da (Metis Yayınları)…
Madde 274: Heidegger Dasein’e ilintilediği 3 ayrı varoluşsal yapıya gönderme yapar: Egzistans, olgusallık ve düşmüşlük… Heidegger varoluşsal bu temel kategorileri Husserl’den aldığı fenomenolojik yöntemle açımlar. Bundan dolayı olsa gerek yazdığı eserini Husserl’e ithaf etmişti. Fakat Naziler işbaşına gelince ilk işi bu ithafı kaldırmak olmuştur. Ahde vefalık ancak bu kadarmış!
Madde 275: “Devlerin Omuzlarında” geçer (Umberta Eco, DK): Alexander Dumas, 1860 yılında Sicilya’da bulunan Garibaldi’nin yanına gitmek için denize açıldığında Marsilya’da mola vermişti ve Château d'If ‘i ziyaret etmişti; onun Edmond Dantès’si, Monte Cristo Kontu olmadan önce on dört yılını burada tutsak olarak geçirmiş ve rahip, Faria onu hücresinde ziyaret etmişti. Dumas, bir ziyareti sırasında Monte Cristo’nun hücresinin ziyaretçilere gösterildiğini ve rehberlerin onu ve Faria’yı tarihsel kişiliklermiş gibi anlattığını; öte yandan bu şatoda Mirabeau gibi gerçek bir kişinin hapsedilmiş olduğundan bihaber olduklarını fark etti.
Madde 276: (Devamla)… Dumas anılarında şu yorumu yapar: “Romancıların, tarihçilerin gerçek kahramanlarını öldüren kurmaca kahramanlar yaratıyor olması önemli bir ayrıcalıktır. Bunun nedeni şudur ki, tarihçiler sadece gerçek hayaletleri anarlarken romancılar kanlı canlı tipler yaratırlar.”
Madde 277: Edebi eserlerin kurgu değil de gerçekten yaşanmış olay ve olgulara dayandığını düşünmek aynı zamanda okurların o romanla kendilerini özdeşleştirmeleri anlamına da gelir. Sadece gerçekler yazılıyorsa ona roman denemez. Gerçek diye okunması ve okurun kendini romana kaptırması yazarın başarısına delalet eder. Yazarın adeta tarihi işliyormuş gibi görülmesini Monte Cristo Kontu’nda görebilmekteyiz.
Madde 278: İngiliz duyguculuğunun, William Wordsworth ve Samuel Taylor Coleridge’nin ortak yazdıkları Lyrical Ballads’ın (Lirik Baladlar) 1798’de yayınlanmasıyla başlatılır. Her iki şair de şiir dilini konuşma diline yaklaştırmışlardır. Şiirlerin anlaşılır bir dilde yazılmasını savunan iki dosttular.
Madde 279: William Wordsworth (1770-1850) Cambridge’de öğrenimini tamamlamadan sırt çantasını alarak, bir arkadaşıyla birlikte yaya olarak Fransa, İsviçre, İtalya ve Alp Dağlarını da gezmiştir. Yürüyüşü esnasında Fransız Devrimi’ne de tanıklık etmenin yanında sempati beslemiştir. Doğa ve insan sevgisini anlatan coşkulu ve içten şiirler yazmıştır. Doğanın içinde yaşayan sıradan insanları şiirinin konusu yapmıştır. Gezi, Peter Bell, Soneler gibi eserleri vardır. Yaşlandıkça tutuculaştı. Gençliğinde güzel şiirler yazdığında fazla tanınmıyordu. Kötü şiirler yazdığı yaşlılığında ise ünü yayıldı. Viktorya Dönemi’nde, 1847de Saray Şairi oldu.
Madde 280: Samuel Taylor Coleridge (1772-1834)’nin Başyapıtı, Yaşlı Denizcinin Şiiri’dir. Bu şiir Wordsworth ile ortak yazdıkları Lirik Baladlar’da yer alır. O da gençliğindeki fikirlerinden vazgeçmiş, şiiri bırakıp Berkeleyci felsefeyi savunur olmuştur.
                Yaşlı Denizcinin Şiiri’nde doğaüstü bir dünya yaratılmıştır. Bir gemi, ölülerden oluşan gemiciler, albatros’un laneti, yol gösteren ruh, büyülü esintiler gibi ilginç temaları şiirinin malzemesi yapmıştır. Bu şiir İngiliz edebiyatının en ünlü şiirlerindendir.
Devam edecek
Ayhan KAVAK
2 Nolu T Tipi Hapishane A-17
Tarsus/MERSİN
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...