Öykücülükte Yeni Bir Soluk- Necmettin Yalçınkaya
“Bir yazarı eleştirmek veya övmek için önce kitaplarını ve yazarın başka yerlerde yayımlanan yazılarını okuyacaksınız, yazarla konuşacaksınız, ondan sonra eleştirebilirsiniz veya övebilirsiniz!”
“Bir yazarı eleştirmek veya övmek için önce kitaplarını ve yazarın başka yerlerde yayımlanan yazılarını okuyacaksınız, yazarla konuşacaksınız, ondan sonra eleştirebilirsiniz veya övebilirsiniz!”
Cem Duman’ın mayasında vardır zaten yazmak. Bu mayayı ona miras bırakan ise Köy Enstitülü öğretmen olan babasıdır. Yaşadığı koşullar onu Hollanda’ya savurmuştur. Ama Cem Duman dik durmasını bilmiş, hızlı esen rüzgârların karşısında yıkılmamış, yaşama ve yazın hayatına tutunmuştur. Sesimiz gazetesi ona nefes olmuş, yüreğinin sesini kaleminin ucuna yüklemiş… Belki de acısını bir nebze olsa da dindirmiştir.
Afganlı genç olanı Frankfurt’ta okumakta, diğeri ise işçiymiş. İranlı Tebrizli bir Azeri olduğu için, Anadolu Türkçesine yakın bir dille rahat iletişim kurabiliyordu benimle.
Arka koltukta oturanlardan biri:
“Uzun ince bir yoldayım,
Gidiyorum gündüz gece,
Bilmiyorum ne haldeyim,
"Adının öğretmen olması, yeter mi *Öğretmen* olmaya" der buldum yüreğimi...
Yeter mi, yetmez mi siz karar verin istedim; alıp başımı gittim ortaokullu yıllarıma...
Sanırım ortaokul ikideyiz, ergenlik yıllarımız utangaç, çekinken, başkalarına rezil olmak kaygısının ölümden beter olduğu zamanlar...
Bizler yokluk zamanlarının çocuklarıyız. Ayağımızdaki ayakkabı pençe tutmayacak kadar yıpranmadan yenisinin alınmadığı, alınan ayakkabının büyük bir sevinçle satın alınan sergide giyildiği zamanların...
Her yeni gelen kendinden önce gelenleri selamlıyor, yakın olduklarına sarılıyor, uzaktan tanıdıklarını baş hareketiyle selamlıyordu.
Esrarengiz bir hava vardı rıhtımda. Herkes merak içindeydi. Yolcuların kıyafetleri yüzlerindeki ifadeyle uyumsuzdu. Rengârenk şort ve tişörtler giymişlerdi. Endişeliydiler. Ne de olsa davet sahibi Çılgın Sevoş’du. Her şey olabilirdi. Davetiyelerde Sevim Hanım’la birlikte neşeli bir deniz yolculuğuna çıkılacağı, çılgın bir partiye uygun deniz kıyafetleri ile gelinmesi rica ediliyordu.
. Fakir Baykurt, bir grup arkadaşla çıkarttığımız “Sesimiz gazetesi” için söyleşi yapma isteğimizi bir kez geri çevirmiş, bir söyleşimizde de beklentilerimizi karşılamamış olmalı ki, bir arkadaşımız gazetede; “kitapları okunması gereken, ama dinlenmesi gerekmeyen bir yazar” gibi bir cümle kullanmıştı onun için.
11 Ekim 2017, Waldfriedhof Ratingen
Sevgili Senem Hanım,
Sevgili Bozkurt Ailesi,
Binali Bozkurt’un sevgili evlatları,
Ve Sevgili Canlar,
Sevgili Binali Bozkurt’u bu gün sonsuzluğa uğurluyoruz.
Bu dünya gelimli gidimli dünya!
Ölüme yok çare!
Her ölüm erkendir, Binali Abi’nin ölümü de çok erken oldu!
İlk kitabı “Bir Mültecinin Anıları”ndan sonra Dağın Öteki Yüzünde-IŞKIN adlı romanı yayımlandı yazarın. Arada sırada yazdığı, çeşitli sitelerde paylaştığı ANI/Öykü türü paylaşımları ilgi görünce, biraz da okuyucunun zorlamasıyla, yaşamın kendisini bir ateş parçası bir kıvılcım gibi yabancı diyarlara savurmasından esinlenerek yeni çalışmasını “Savrulan Çıngı” ismi ile taçlandırmış.
Öykülerinde verdiği mesajda “Köklerinden zorla kopartılan insanı tekrar kökleriyle buluşturmayı amaçladım,” diyor İsmail Güner.
Bu kadar yıldız, bu kadar gökyüzü birilerine anlatılmalı, gösterilmeli hatta belletilmeliydi. Çünkü umudun bu kadar yerlerde dolaştığı bu dönemde, bu yıldızlar yol gösterir, umut olur, kör yüreklere diye düşünüyordu.