O küçük hayvan uyandığında!
Bu nedenle yazarlık ötekine hikâyesini anlatan bir şey değildir, kendinize anlatmaya başlayarak çıkılıyor o yolculuğa.
Bu nedenle yazarlık ötekine hikâyesini anlatan bir şey değildir, kendinize anlatmaya başlayarak çıkılıyor o yolculuğa.
"Seni sevenlerin can içinde canısın / Aşıklar katredir sen ummanısın /
Gönül bir gemidir sen dümenisin / Yelken açmak ister bu dervişlerin” Virani
(Zonguldak Demokrasi Platformu - 2 Temmuz 93 Madımak Katliamı anma söyleşisi)
Sevgili dostlar, değerli Canlar,
Öncelikle, insanlık tarihinin en acımasız ve vahşi katliamlarından biri olan 2 Temmuz Madımak Katliamının 21.yılında bu etkinliği düzenleyen, emeği geçenleri ve siz katılımcıları Pir Sultanın inancı bilinci ve direnciyle selamlıyorum
1230’lu yıllar.. Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollardan gelen istilacı, baskıcı, adaletsiz ve yağmacılık kültürünü bir devlet siyaseti olarak Anadolu topraklarında yaşayan tüm farklı kesimler üzerinde uyguluyordu. Adaletsizlik, eşitsizlik ve ayrımcılık dayanılmaz noktalara ulaşmıştı. Bu süreçte Anadolu’nun dört bir yanında bu duruma karşı çıkan, En-El Hak inancı, yani Alevi inancı da giderek daha çok taraftar buluyordu. İktidarlarının sallandığını anlayan Selçuklular, Alevi inancını, kültürünü ve belleğini yok etmek istiyorlardı.
Bir Kürt gencinin bayrağı indirmesi, ülkede yine infial yarattı. Cumhurbaşkanı tepki verdi. Başbakan, "kutsalımıza dokunan çocuk da olsa bedelini öder," dedi. Muhalefetten ve bir kısım sivil kuruluşlardan bilinen, biraz da zoraki olan sesler duyuldu. Peki bayrak nerede indirildi? Lice'de, Diyarbakır'da, yani 'vatan toprakları'nda. Bir bayrağın, vatan topraklarında, gönderinden zoraki indirilmesine karşı tepkileri ben anlarım. Mevcut sorun, öyle anlaşılıyor ki bu değil. Mevcut sorun şu: 'vatan toprakları' dediğimiz yer, gerçekten vatan toprakları mı?
Git arkana hiç bakmadan çekip git bu dünyadan. Deli bir yağmur olmak isterdim cenazende, sen nereye ben oraya. Yağmak, dur durak bilmeden yağmak isterdim; senin insanların gibi içten, kurduğun hayal cumhuriyetindeki zalim beyler gibi öfkeden kudurmak isterdim, toprakta tepinmek, köpüklü denizlerde yitip gitmek isterdim.
Yaşarım, mezarının kıyısında mavi bir çiçek olup açmak isterdim. Gökyüzüne gülümseyen mavi bir çiçek...
Hangi yazar istemezdi ki?
Bu beklentiler ışığında 1990’lı yıllarda Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ve Hacı Bektaş Veli Kültür Tanıtma Dernekleri (HBVKTD), şimdiki ismiyle Alevi Kültür Dernekleri (AKD) öncülüğünde sürdürülen çalışmalar sonucu isminde ortak değer olan “Alevi”sözcüğünü de barından bir üst çatı örgütü, yani Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) 2002 yılında kuruldu. ABF, PSAKD (74 şube), AKD (108 şube), HBVAKV (39 şube), Alevi Dernekleri Federasyonu -ADF (13 şube) ile tek şubelik kurumlar olmak üzere yaklaşık 280 dernek ve bu derneklerin yüz binlerce üyesinden oluşan örgütlenmedir.
12 yıldan beri iktidarda olan gerici, faşist AKP hükümeti sadece işçilere, ezilenlere karşı değil, diğer tüm farklı kimliklere, yani Alevilere,Kürtlere, Ermenilere, Süryanilere, Rumlara karşı ayrımcılık politikalarını fütursuzca uyguluyor. Bu politikalar özellikle de Alevi toplumu üzerinde yoğunlaşıyor. Devlet denilen mekanizmada Alevilerin Vali, Müsteşar ve Emniyet Müdürü olması mümkün değil. Aleviler aynı zamanda günlük hayatın her aşamasında da, istihdamda, iletişimde,eğitimde, sağlıkta, orduda, devlet kademelerinde zaten sistematik bir ayrımcılığa tabi tutuluyor.