Emek geçmişten ders çıkarır
Edebiyat’ın amacı estetik ve güzelliktir. Edebiyat’ı edebiyat yapan iki temel özellik vardır: 1) Dil-üslup 2) Estetik-güzellik. Bu özelliklerin ikisi de okuyucuya ve yazara göre değişkendir. Edebiyat duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine anlatabilmek için bir araç niteliğindedir. Edebiyatta içerikten çok o içeriğin nasıl dile getirildiği önemlidir.
Bize tarihte gerek sözel, gerekse yazınsal anlatımda, genellikle toplumun temelini oluşturan aile yapısını şöyle anlatırlar:
“Başlangıçta herkes bir aile ya da kabilenin kolektif yaşamı içinde sürüp gidiyordu…”
İnsanlar o zamanlar yalnızlığın ne olduğundan habersizdiler.
Kendilerini ayrı birer bireycik olarak düşünmek akıllarına dahi gelmiyordu.
Derken tarihte birliktelik, refaha el ele ilerleyince yalnızlık salgını dünyayı kasıp kavurmaya başladı.
Günümüzde ise, tüm dünyada, iş ve aile hayatı arasındaki uyuşmazlık önemli bir sorundur.
Siyasette suç, anlamsız olmaktan çıkarılmış bir kavramdır. Siyasiler kolay suç işleme potansiyeli taşıyarak, normal bir seyirde olduklarına inandırılmış kişilikler olarak şekillenir ve gerektiği suçu işlemekte sakınca görmezler. Suç kolay işlenir bir olgunluk sergiliyorsa bir ülkede, o ülke siyaseten dar kalıpların savunucuları tarafından işgal edilmiş demektir. Ne yazık ki Güney Kürdistan hendek meselesi ile bunlardan biridir.
****
Su gibidir dil, hangi yöne yol verirseniz orya akar.
Dil insanın tinidir, tinin evrende yankılanmasıdır: Bilinç ve yürekten kopan her istek, duygu, düşünce geldiği yerin niteliklerini olduğu gibi yansıtması gerekiyordu ki iblislikte tanrının bile baş edemediği insan, duygu ve düşüncelerini dile aktarırken dili iğfal edip günahlarını ona yüklemeyi, gerçek duygularını ve düşüncelerini dille gizlemeyi de başarmış durumda.
Ama kötü insanların şiddetinden değil,
iyi insanların sessizliğinden.”
Napoleon
Taraf olmak zordur. Umutlar bu yüzden hep devinim halinde kalabilir. O devinim, kimimizi heyecanın sınırlarıyla buluşturuyor... Heyecan ilgi duyduğumuz şeylere karşı duyarlılıktır. İlgi kapsamında, taraf olmanın heyecanıyla herkes sandığa gitti, oy kullandı.
“Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. 'Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir' dediler. 'Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik' dediler. Dediler ki: 'Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar. ' Dediler ki: 'Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın? ' 'Hayır' dedi. 'Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin. “ (Enbiya Suresi, 58-67)
1-ANLAMAK VE İNANMAK
Uygarlık anlama ile başlar. İlk insan anlamaya başladığı ilk anda insan oldu.
İnsanın en büyük yeteneği anlamaktır ve zekâ ile ilişkilidir. Anlamak, beraberinde bilmeyi getirdi. Bilmek inanmak için zorunludur. Bilmeden inanmak batıl inançlılık, kör inançlılık oluyor.
İnsan bilmediğine, hakkında yeteri kadar bilgisi olmayan bir şeye ne kadar inanır.
İnsanların ne kadarı, kendi dinlerinin ne dediğini yeterince biliyor.
Bizim kuşağımız, on yılda bir kopartılan zulum kıyametlerinin en zorlularından birini yaşayarak çıktı.
Edebiyat eserlerine yüzyıllar boyunca konular sunan büyüler, dinler, efsaneler, mitolojiler ve tarihi olaylar ortak kültürümüzün hazineleridir. Bu bağlamda doğan Mezopotamya, Anadolu, Yunan ve Roma mitolojisinin birçok halklar ve birçok kültürler üzerinde olağanüstü büyük etkisi yadsınamaz bir gerçekliktir. Ve şüphesiz evrenin tini önce doğada gelişir, daha sonra toplumda gelişip manevi yaşam yoluyla, yani sanat yoluyla kendinin bilincine varır.