Bir Başka Aziz Nesin/ Cem Duman

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
6 Temmuz 1995 tarihinde aramızdan ayrılan Aziz Nesin için doğumunun 100. yılında yazdığım BİR BAŞKA Aziz Nesin. .

Sadece bir yazar olarak değil, “düşünür” hem de “iyi bir düşünür”, iyi bir “aydın” ve “örgütçü” olarak tanıdığım Aziz Nesin’i saygıyla anıyorum.
 
 BİR BAŞKA Aziz Nesin
 
Size Aziz Nesin’in nerede doğduğunu, hangi okullarda okuyup ordudan nasıl atıldığını, yazarlık hayatını, yapıtlarını anlatmayacağım. Onun hakkında Google’da yeterince bilgi var zaten.
Size, benim tanıdığım Aziz Nesin’i anlatacağım.
Seven-sevmeyen herkes onu; mizah, öykü, tiyatro, roman ve şiir dallarındaki yapıtlarıyla tanır ve büyük mizah yazarı olarak kabul eder.
Yapıtlarının hepsini olmasa bile, büyük bir bölümünü okumuş ve kendisini tanımış birisi olarak ben öncelikle Aziz Nesin’i; bir “düşünür’’ hem de “iyi bir düşünür’’, bir “aydın’’ ve “örgütçü’’ olarak kabul ederim. Ayrıca iyi bir fıkra anlatıcısıydı. Sekter, hırçın, kavgacı yanlarına da tanık oldum.
*
Aziz Nesin ve bir grup aydınla düzenlediğimiz bir etkinlik sonrası bir miktar para artmıştı. Ben de kendisine:
-Size bir hediye almak isteriz, dedim. Başını kısa boyunun üzerinden yukarıya kaldırarak bana doğru baktı: “Peki, ne düşündünüz?’’ dedi.
-Örneğin, bir takım elbise almak isteriz, dedim ve ardından “niçin?” diye sormasını beklemeden:
-Sizi televizyonda, gazetelerde, toplantılarda ve de burada hep aynı elbise ile görüyoruz, deyiverdim. Bana çok sert bir bakış fırlattı ve aynı ses tonuyla:
“Yardım yapacaksanız Vakıfa yapın,” demesin mi!
O anda kendimi dünya ağır sıklet boks şampiyonuna nakavt olmuş gibi hissetmiştim.
*
Aziz Nesin'i Hollanda’ya davet ettiğimizde, özel durumum böylesi bir etkinliğe katkı sunmaya çok uygun değildi. O nedenle benim Aziz Nesin’le beraber zaman geçirmem epeyce sorun olmuştu.
Düzenlediğimiz toplantılarda kendisini eleştirenlere veya beğenmediği soru soranlara: “İki buçuk kitap okuyarak kendinizi solcu mu zannediyorsunuz?” Veya “Gelin Türkiye’de tartışalım, bu söylediklerinizi orada söyleyin!” gibi sözlerini bugün gibi anımsarım.
Ayrıca o meşhur “yüzde altmış” esprisini anlattığında kendisini alkışlayanlara, “Ben bunu size söylüyorum,” demiş, tekrar alkış alınca da iki elini yana açıp, “Başka ne diyeyim?” deyişi aklımdan hiç çıkmıyor.
Aziz Nesin, Amsterdam’da trenden iner inmez Arnhem’e doğru yola çıkmaya hazırlanan şoför arkadaşa: “Nereye gidiyorsun, Amsterdam’a gelip de seks müzesini gezmeden dönülür mü?” diyebilecek kadar da cesurdu.
Kimileri Aziz Nesin’in cimri olduğunu anlatır. Bizim bir kısmını kullanıp çok rahatça çöpe attığımız kâğıtları Aziz Nesin'in çöpe atmadığına, aksine o kâğıdın üzerinde boş yer kalmayıncaya kadar kullandığına tanık oldum. Bu bir cimrilik mi, tutumluluk mu, yoksa çevrecilik mi, kararı siz kendiniz verin.
Aziz Nesin ile sohbet ederken adını sıkça andığımız Fakir Baykurt'la kendisi arasındaki farkı anlatarak, her ikisini de bir kez daha saygıyla anmak istiyorum. Fakir Baykurt, kendisine okuması için gönderilen şiir, roman veya öyküleri över, bunu yaparken yazarını cesaretlendirmeyi amaçlardı. Aziz Nesin ise “Böyle şeyler yazmak kâğıda, insan emeğine haksızlıktır. Bir kitap için kaç ağaç kesiliyor, bir düşünün!” derdi.
*
Aziz Nesin’in aslında uzmanlık alanı ne mizah ne şiir ne roman ne de öykü veya tiyatro yapıtlarıydı. Onun uzmanlık alanı Yalçın Küçük’tü. Soru bulmakta zorlandığımızda -ki sorumuzu beğenmezse fırçalayabilirdi- kendisine Yalçın Küçük ile arasındaki anlaşmazlıkları sorardık. O da cevap vermez, yanında oturan Tahsin Saraç’ı göstererek: “Tahsin Saraç’ın uzmanlık alanı Yalçın Küçük’tür, o cevap versin” derdi.
Aziz Nesin’in katılamadığı toplantılara ilgi elli altmış kişiyle sınırlı kalırken, onun katıldığı toplantılara beş yüz-altı yüz kişi gelirdi.
Yazı kurulu üyesi olduğum Sesimiz gazetesinde 1988 yılında, Aziz Nesin ile yapılan bir söyleşi yayımladık. Yoğun politik mülteci akımının yaşandığı yıllardı. Hiç kimse bir gün Türkiye’ye gidebileceğini hayal bile edemediği için, Türkiye’den davet ettiğimiz yazar ve sanatçılara sorular çok sert sorulur, biraz farklı cevaplarla karşılaşıldığında da eleştirinin dozu kaçardı. Tartışılan ve sorulan konulardan biri de “Kürt Sorunu” idi. Bugün gelinen durum, Aziz Nesin’in yirmi yedi yıl önce söylediklerinden ileri değil. Düşünür olmak böyle bir şey olsa gerek.
Soru şöyleydi:
-Kürt sorunu konusunda Mehmet Ali Birand’dan da geri düşündüğünüz gibi eleştiriler aldınız...
-Kürt halkının da başka azınlıkların da Türkiye’de bütün insanların haklarının verilmesinden yanayım. Bugün Türklerin de kullanamadığı yurttaşlık hakları var. Türk vatandaşlarına da bu haklar verilmeli. Bundan daha az haklara sahip olan Kürtler de bütün insan haklarından yararlanmalıdırlar. Kürtçe konuşma hakkı, kendilerinin Kürt olduklarının tanınması hakkı, Kürtçe okulların kurulması hakkı...
-Ancak Kürdistan’ın bağımsızlığından yana değilim. Kürdistan’ın bağımsızlığından yana olmayışımın nedeni; her şeyden önce Kürtleri düşünmüş olmamdan ileri geliyor. Bu Türkiye’nin aleyhine olduğu kadar, Kürtlerin de aleyhinedir. Çünkü Kürdistan’ın bağımsız olarak yaşaması Ortadoğu gibi stratejik bölgede olanaksızdır. Kürtler, bağımsızlık için savaşırlarken, Türk atasözünde olduğu gibi “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan” olabilirler. Kürtlerin haklarını elde etmeleri, Türklerle işbirliği yapmalarına bağlıdır. Türkiye’nin toplumsal,sosyal yapısı değişmeden -ki bu yönetimde bu olmaz- Kürtler de yurttaşlık haklarını elde etseler bile bunu kullanamazlar...
O yıllarda Aziz Nesin’in başını çektiği Aydınlar Dilekçesi çok gündemdeydi. Kendisine şöyle bir soru yönelttik:
-Her taşın altında sizi görmek mümkün. Siz politikacı mısınız yoksa yazar mı?
Verdiği yanıtın iki cümlesini aynen aktarıyorum:
-Ülke kötü yönetildiği için bir yazarın kendi kabuğuna çekilmesini, yalnız edebiyatla uğraşmasını doğru bulmuyorum. Çünkü o bencillik olur…
Bir başka sorumuz şöyleydi:
- Yazarlara ve şairlere yapılan en büyük eleştirilerden biri de, başka yazarlardan etkilenmiş olması olarak gösterilir. Sizin de yazın hayatınızda etkilendiğiniz, örnek aldığınız birileri var mı?
Biz, “Ben özgün insanım, kimseden etkilenmem!” gibi bir cevap vermesini beklenirken, Aziz Nesin şöyle demişti:
-Eğer bir tek ya da iki-üç yazarın etkisinde kalmış olsaydım, bu yazılarımda çok belli olurdu. Hüseyin Rahmi, Yakup Kadri, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Rasim, bir önceki kuşaktan Namık Kemal, Ömer Seyfettin... bunları okudum. Kesin bir şey söyleyemem, bunların etkisinde kalmış olabilirim. Ama bunlardan bir tanesi bile bende egemen bir etki göstermedi. Belki topluca, ortaklaşa bir etki olabilir. Sanat olarak değil ama ideolojik olarak Nazım Hikmet’in büyük etkisi oldu tabii.’’
Cumhuriyet tarihinin en önemli iki-üç aydından biri olarak kabul edilen İsmail Beşikçi ile olan tartışmalarını biliyorduk, ama bu konuda kendisine soru sormaya cesaret edemiyorduk. Ama bir toplantıda Çetin Altan’ın; “Hasan Ali Yücel’e gitti, röportaj yapacağım derken adamın ölümüne sebep oldu!” sözü kendisine hatırlatıldığında verdiği cevaba çok gülmüştük:
-…Tabii ajan bile olsa insanın kendisi ben ajanım der mi? Demek ki ben başarılı ajanım. Yıllardan beri kendimi belli etmeden çalışabiliyorum. Ne güzel bir şey!’
Bir yıl kadar sonra Sesimiz gazetesinde yayımlanan başka bir söyleşide kendisine otuz beş tane isim ve kelime sorulmuştu. Bunlardan birkaçını özetleyeceğim.
-Yalçın Küçük: Sevmediğim bir insan. Bir zamanlar onu sevdik. Yanılmışım. Bence iyi bir insan değil.
-Nazım Hikmet: Bir kurum gibi, bir örgüt gibi. Tek başına Türkiye’de birçok kişinin yetişmesine, dünya görüşü sahibi olmasına katkıda bulunmuş, Türkiye’nin her zaman övüneceği büyük değer.
-Aşk: İnsanların yaşaması için, manevi yapılarının sürmesi için, fizik yapılarının nasıl havaya, suya ihtiyacı varsa, böyle bir gereksinme.
-Aşık Veysel: Son dönem halk şiirinin en başarılı temsilcisi.
-Cimrilik: (Kahkaha atarak) Siz beni kastederek söylüyorsunuz... O cimriliği ben kendim yaydığımdan ötürü herkesin hoşuna gidiyor. Bana cimri diyenler elini cebine atmazlar. Yemek paralarını ben öderim, içki paralarını ben öderim ama onlar bana ‘cimri’ diyerek rahatlarlar.
-Nesin Vakfı: Benim son yıllarda yaşamımın tek amacı olan bir kurum...
-Evlilik: Gerekli olduğuna inandığım bir kurum. Ama ben o işi başaramadım.
-Ölüm: Kimsenin kurtulamadığına göre, bir sonuç. Yaşamın sonucu.
-Nobel: Bazı yazarların ahlakını bozan bir tutku.
*
Aziz Nesin’in sadece Türkiye’de değil, dünya çapında bir saygınlığı vardı. 2005 yılında Amsterdam'da düzenlenen Avrupa Yazarlar Kongresi için Türkiye Yazarlar Sendikası’na gönderilen davetiyeye bir türlü cevap alamamışlar. Hollanda Yazarlar Derneği Başkanı Wim Jurg, benden yardım istedi. “Hiç olmazsa katılıp katılmayacaklarını bildirsinler,” dedi. Benim girişimlerim de başarılı olmadı. Önce “Paramız yok,” dediler, sonra “Dil bilmiyoruz, çevirmen bulmak zor,” dediler. Wim Jurg ile beraber bunların hepsini çözeceğimizi başkana iletmemize rağmen ne bana ne de Hollanda Yazarlar Derneği’ne geri döndüler. Son görüşmemizde Başkan Wim Jurg, “Aziz Nesin yaşasaydı böyle olmazdı!” dedi. Birden şaşırdım. Hollanda’da Aziz Nesin’in bu kadar bilinen ve saygı gören biri olduğunu o zaman öğrendim. Gururlandım tabii. Wim Jurg, Aziz Nesin ile birkaç anısını anlattı ben de birkaç anımı...
Sadece bir yazar olarak değil, “düşünür” hem de “iyi bir düşünür”, iyi bir “aydın” ve “örgütçü” olarak tanıdığım Aziz Nesin’i saygıyla anıyorum.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...