Tanı bunları kızım
"Ne de olsa öğretmenlik bu öyle kolay değil, bu yorgunluğu kolay kolay atlatamaz!" diyerek ses etmedi.
"Ne de olsa öğretmenlik bu öyle kolay değil, bu yorgunluğu kolay kolay atlatamaz!" diyerek ses etmedi.
Paltar (elbise) satan mağazanın önünden geçtik. Behzat bana mağazanın vitrinindeki kahverengi kot şalvarı gösterdi. (Ceket-şalvar)
“Bu kot şalvar, sana çok yakışır.” dedi.
“Benim üzerimde o kadar param yok ki! Bu kışın ortasında 120 lirayı bu elbiseye verem.” dedim, “ gaz ve elektrik parası ödemezsem, ay sonunda kesilir yoksa. Bu kışı soğukta geçiririm…”
Yolumuza devam ettik… Sözün özü benim yüreğim de o paltara vurulmuştu. Ama param yoktu işte ne yapayım? Cebimdeki param ancak gaz ve elektrik parasına yetiyordu.
Yolda Behzad:
1989 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen serbest göçmenlerin arasında yeni evli bir çift olan Sabahattin Bey ve Hasibe Hanım da bulunmaktaydı. O dönemde göç edenlerin büyük bir bölümü daha önce Türkiye’ye göç eden akraba veya komşularının yoğun olduğu bölgelere kendi imkânları ile yerleştiler. Sabahattin ve Hasibe Bursa'ya yerleştiler. Akrabalarının desteği ve yanlarında getirdikleri bir miktar nakitle küçük bir ev kiraladılar.
Zaman akıp gitmişti. Gece yarısını çoktan geçmişti. Okumayı çok severdi; kâh gazete, kâh kitap ne bulursa okumaya bayılırdı. Kim bilir belki de kitap okumanın yasak olduğu o yetmişli yıllarda, okumak ona daha cazip geliyor da olabilirdi. Haksızlık etmemek lazım, dayısının evinde yaşayan Küçük kız, dayısının da gece geç saatlere kadar gazetelerini okumayı bitirmeden uyumamasından etkilenmiş de olabilirdi.
Herkes uyumuştu çoktan.
Liseyi bitirdiği yıl, Trabzon'da bir üniversiteyi kazandı. Sevincini annesiyle paylaşmak istedi. -Babasını iki yıl önce kaybetmişti.- Yedi kardeşten en büyüğü ve de annesinin ilk göz ağrısıydı. Annesi ona çok düşkündü. Kocasının ölümünden sonra bu daha da yoğunlaştı. Kemal koşarak üniversiteyi kazandığını gösteren belgeyi annesine gösterdi:
Gözleri ağlamaklı oldu. Yanındakini tanıştırdı:
"Eşim" dedi Tülay. Tokalaştık. Ben de kendimi tanıttım.
“Nasılsın arkadaşım?” dedim.
“İyiyim.” Dedi Tülay.
“Ya sen?”
“Ben de iyiyim.”
“Çoluk çocuk var mı?”
"Bir kızımız, bir de oğlumuz var.”
"Ne iş yapıyorsun?"
"Çalışmıyorum, evde çocuklarımla ilgileniyorum"